Hegel Felsefesine başladığımız bir önceki yazımda; Hegel, bizim deneyimlediğimiz ve hakkında düşündüğümüz her şeyin kendisinin de düşünce olduğu fikrine ulaşmış ve mutlak gerçekliğin düşünce olduğunu söylemişti. Hegel ile ilgili bu yazımız ise sadece Hegel’in Tin Felsefesi üzerine olacağı için Tin’in ortaya çıkışından başlamamız gerekecek. Bu nedenle gelin bir an önce Hegel gibi düşünmeye başlayalım. Hegel’in dünyasına hoş geldiniz…
Eğer çevremizdeki her şey düşünceyse hatta tek gerçeklik düşünceyse yaşadığımız her şey bir düşünceden ibarettir. Çünkü bir önceki yazımızda Hegel; “Var olan her ne varsa bilinebilir” demiş ve buradan yola çıkarak “Her bilgi objesi zihinden çıkar bu nedenle zihnin ürünüdür.” düşüncesine ulaşmıştı. Eğer her bilgi zihnimizin bir ürünüyse o halde “Her gerçek ussaldır, ussal olan gerçektir.” önermesini ortaya atmıştı.
Peki, bizim hayatımızda neler var? Tüm fenomenal dünya yani görünür dünyanın tamamı; o halde Hegel’e göre dünya sadece bir düşünce midir? Bir dakika eğer öyleyse bu daha önce yazdığımız Spinoza’nın sonsuz tözün doğa olduğunu söylemesine benzemiyor mu? Spinoza doğa demişti Hegel düşünce mi diyor? Tabii ki bu soruyu yıllar önce Hegel’e de sormuşlar ama Hegel, bunu kabul etmemiş. Çünkü ona göre gerçeklik düşüncedir ama bizzat kendini düşünen düşüncedir. Kendini düşünen düşünce mi? Ortalık karışmaya başladı değil mi? Umarım birazdan toparlarız.
Kendini Düşünen Düşünce
Hegel diyor ki; eğer her şey düşünceyse düşünen öznede bir düşüncedir. Düşünen özne yani “Ben” ilk düşünmeye başladığında Hegel’e göre önce kendini düşünür. Yani önce kendinin, kendi varlığının farkına varır. Tıpkı yeni yürümeye başlayan bir bebeğin ilk defa kendini aynada görmesi gibi düşünen özne de ilk defa kendini düşünerek kendinin farkına varır. İşte bu Mutlak Tin ya da Geist’e giden başlangıçtır.
Kendinin farkına varan “Ben” kendini düşünmeye başladığı an da kendini bilmeye başlar ve bunu da insan aracılığıyla insan tininde yapar. Böylece Tin kendini öncelikle doğada görür ama Tin kendini düşünceyle fark ettiği için aslında Hegel’e göre kendini doğada sergileyen aslında sonsuz ideadır yani düşüncedir.
Hazırlanın işte şimdi macera başlıyor. Hegel’e göre kendini ilk defa doğada gören Tin böylece kendisinin Antitezi olan maddesel dünyaya geçmiş olur. Tez olan Tin, Antitezi olan maddesel dünya da yeni bir Sentez olarak kendine geri döner. Bu şekilde şu ünlü “Tez, Antitez ve Sentez” gerçekleşmiş olur. Ve Hegel’e göre bu diyalektik süreç Tez, Antitez ve Sentez olarak durmadan devam eder.
Öznel Tin, Nesnel Tin, Mutlak Tin
Bu diyalektik sürecin sonunda Hegel’in büyük üçlüsü “Öznel Tin,” “Nesnel Tin,” ve “Mutlak Tin” sahneye çıkar. Öznel Tin; Tez’dir, Öznel Tin’in Anti Tezi; Nesnel Tin’dir ve Mutlak Tin’de her ikisinin Sentezidir.
Şimdi gelin Hegel’in bu büyük üçlüsünü tanımaya çalışalım.
Öznel Tin: Hegel’e göre Öznel Tin duyguları olan özne olarak ruhtur. Sonunda Mutlak Tin’e dönüşecek olan Mutlak Tin’in ilk meydana geldiği haldir. Öznel Tin, yukarda dediğimiz gibi bebeğin aynada kendini gördüğü o ilk andır. Bu aşamada ruh bir özne olarak kendini ilk defa fark eder ve bedeni aracılığıyla dünya üzerinde hareket eder ve eylemlerde bulunur. En önemlisi ilk defa “Ben” der. Eğer Tin bu aşamada sadece dış dünyada olmakla yetinseydi “Ben’ demesini gerek kalmayacaktı. Ama Tin’in içinde olan arzu, istek, isteme güdüleri Hegel’e göre bireyin “Ben” demesine yol açar. Çünkü hepimizin bildiği gibi bir şey istediğimiz zaman, istediğimiz şey bizim kendi isteğimizdir. Böylece Tin ilk defa “Ben” ya da ya da “Benim” demeye başlar. Böylece “Benlik Bilinci” oluşur yani “Öz Bilinç”
Nesnel Tin: Öznel Tin istenç duygusuyla “Ben” kavramına ulaşınca kendini dış dünyada bulur ve kendisini sosyal hayat içinde nesnelleştirir. Böylece Nesnel Tin ortaya çıkar. Bir toplum içinde yaşayan Tin bu toplumun içinde sosyalleşerek kurallara uyarak Nesnel Tin haline dönüşür. Öznel Tin’den Nesnel Tin haline dönüşen birey kendi bulunduğu ortamda diğer insanlarla birlikte yaşamına devam etmeye başlar. Doğa üzerinde yaşamına devam ederken doğayı değiştirip, dönüştürmeye başlar ve bir çok toplumsal sistem içinde yaşamına devam ederken sosyalleşmeye de başlar.
Mutlak Tin: Hegel’in sistemini tamamlayan temel üçlünün sonuncusudur. Sanat, Din ve Felsefeden oluşan bir aşamadır.
Tinin bir hiçliğin ortasında başlayan üç aşamalı diyalektik yolculuğu istenç duygusuyla kendisinin farkına varıp Öznel Tin olmasıyla başladı. Öznel Tin daha sonra yaşadığı toplumun kültürüne geçiş yaparak toplumun kendisine dayattığı bir takım kuralar, yasalar ve ahlak bilinciyle birlikte Nesnel Tin’e dönüştü. Daha sonra kendisini sanat, din ve felsefeyle besleyen Nesnel Tin son aşamaya gelerek Mutlak Tin oldu. Hegel’e göre bu diyalektik dönüşümün amacı, Tinin kendi bilincinin farkına varmasıdır.
Her şeyden önemlisi Tin bu dönüşümlerini bir diyalektik süreç içinde yapmıştır.
Diyalektik; Evrende her şeyin kendi içinde zıttını barındırdığını, her şeyin zıttıyla varolduğunu savunan bir görüştür. Tez, Antitez ve Sentez üzerine kurulu olan bu felsefeye göre her tez kendi antitezini oluşturur çünkü her tezin varlığı kendi zıttına yani antitezine bağlıdır.
Tez önce kendi zıttını oluşturur sonra oluşturduğu bu zıttıyla yani antiteziyle bir çatışmaya girer ve bu çatışmadan ortaya bir sentez çıkar; ortaya çıkan bu sentez yepyeni bir tezdir aslında… Çatışmayla yeni bir tez doğmuştur. Bu yeni tez yeniden kendi antitezini oluşturur ve sonra ortaya yeni bir sentez daha çıkar. Ve diyalektik düşünceye göre bu döngü böylece devam edip sürer gider…
Kaynakça:
Hegel ve Modern Toplum – Charles Taylor
Felsefe Tarihi & Thales’ten Baudrillard’a – Ahmet CEVİZCİ
Hegel’den Nietzsche’ye – Karl Löwith
