Determinizmden Varoluşçuluğa Bulantı: Jean-Paul Sartre

Özgür irade var mıdır? Yoksa bizler sadece nedenlerin sonuçları mıyız? Bütün eylemlerimiz, yaşadığımız ve yaşayacağımız her olay bizden çok önce gerçekleşmiş olayların bir sonucu mu? Bu soruların cevapları ve bu bakış açısı felsefede “Determinizm” yani “Nedensellik” olarak bilinir.

Determinizm, tüm evrende meydana gelen her şeyin (ki buna aldığımız kararlar, düşüncelerimiz, yaşam tarzlarımız, bakış açılarımız da dâhildir) önceden belirlenmiş kurallara daha önce yaşanmış olayların etkilerine göre işlediğini savunan bir felsefe akımıdır. Genelde ahlak felsefesinin yani Etik alanının bir konusudur; “İnsan ahlaki bir eylemde bulunurken özgür müdür?” sorusuyla ilgilenir ve bu soruya genellikle “Özgür irade diye bir şey yoktur. İnsan irade anlamında asla özgür değildir” cevabını verir.

Determinizm yani evrendeki bu nedensellik kararlarımızı, düşüncelerimizi, yaşam tarzımızı nasıl etkiliyor? Düşünürler Bu sorunun cevabını vermek için Nedensellik konusunu farklı dallara ayırarak incelemişler ve kesinlikle bizim dışımızda meydana gelmelerine rağmen direkt olarak kararlarımızı, düşüncelerimizi, yaşam tarzımızı etkileyen beş determinizm olgusu bulmuşlardır.

Bunlardan ilki Mekanik Determinizmdir. Bu determinizme göre kararlarımız kendi dışımızdaki nedenlerin sonucudur. Diğeri Ekonomik Determinizmdir. Artık hepimiz, özellikle yaşadığımız bu kapitalist toplumda, biliyoruz ki ekonomik etkenler de insanın kararlarında, yaşam tarzlarında belirleyicidir. Toplumsal Determinizme göre ise insanın iradesi yaşadığı toplumun değişkenleri yani moda, ahlak anlayışı, eğitim gibi farklılık gösteren etkenlerle belirlenir. Birde Tarihsel Determinizm vardır. İnsanın kararlarını belirlemesinde en önemli etkenlerden biri de geçmişte yaşanılan tarihi olaylardır. Ve son olarak öncelikle bilimsel açıklamalarda etkili olan, olayların aynı koşullarda her zaman aynı sonuçları doğuracağını söyleyen Deneysel Determinizmdir. Bu anlayışa göre mucize ya da özgür irade diye bir şey yoktur.

Antik Yunan felsefesinden günümüz felsefesine kadar determinizm düşüncesine inanan düşünürler olduğu kadar, determinizmin sadece doğada olabilirliğine inanan ama insan için determinist bir anlayışın mümkün olmadığını düşünen düşünürler de vardır. Bu düşünürlerden en önemlilerinden birisi Jean-Paul Sartre’dır. Sartre, varoluşçuluğun önemli filozoflarından biridir.

Sartre varoluşçuluk düşüncesini açıklarken öncelikle “Varlık” kavramıyla başlamış ve varlık kavramını “kendinde varlık” ve “kendisi için varlık” olarak ikiye ayırmıştır. Daha sonra “Varoluş, özden önce gelir” prensibini varoluşçuluğun ana prensibi haline getirmiştir. Peki, bu ne demektir? Sartre’a göre varlığın bir özü, birde varoluşu vardır. Varlık önce var olur sonra özünü meydana getirir. Sartre’ın bu düşüncesini anladığımızda varoluşçular için determinizmin ne demek olduğunu da anlamış olacağız.

Varoluş Özden Önce Gelir

Sartre’ın tanımladığı kendinde varlık sadece nesnelerin dünyasıdır. Sartre için kendinde varlık durumu insan dışındaki her şey için geçerlidir ama insan için bu açıklanamaz bir durumdur. Bir örnekle açıklarsak bir bardak varlığa gelirken özü yani varoluş sebebi, bardak var olmadan önce bellidir. Çünkü o kendinde varlıktır. Kendinde varlık ile nesneler dünyasını kasteden Sartre için asıl konuysa kendisi için varlık yani insan oluşturmaktadır. Çünkü Sartre için sadece insan özgür ve henüz oluşumunu yani özünü tamamlamamış bir varlıktır. İnsan bu tamamlanmamış özünü ancak yaşarken tamamlar ve meydana getirir. Çünkü yalnız insanda varoluş özden önce gelmektedir.

Determinizm ile başlayıp Varoluşçuluğa nasıl geldin? Derseniz; tabii ki bunu açıklamak için önce Varoluşçuluğu anlatmam gerek. Sartre’a göre, insanın varoluşu; tamamlanmış, belirlenmiş, özünü bulmuş, bitmiş bir durum değildir. Biz insanı kavradığımızı ve anladığımızı sandığımız an da bile o çoktan insan bulunduğu özü değiştirip yeni bir biçime yeni bir öze dönüşebilir. Yani insan bilinçsizce hareket eden bir bebek olarak geldiği bu dünyada bilinçli bir hale dönüştükçe önce bir çocuk, sonra evlat, sonra bir öğrenci, bir eş, ebeveyn, hala, amca, teyze ya da katil ya da iyi bir insan olabilir. Çünkü insan özünü her an değiştirebilir. Tabii ki bu değişimi ve dönüşümü sağlayan yani insandaki varoluşun özden önce gelmesinin tek nedeni onun özgür bir varlık olmasıdır. Eğer özgür olmasaydı, varoluşu özden önce gelemezdi. Kendini özgürce değiştiremezdi.

İnsan kendi özgür iradesiyle özünü tek tek inşa eden dünyadaki tek varlıktır. Bu yüzden Sartre insanda bir nedenselliğe inanmaz. Çünkü Sartre’a göre insandaki en büyük mucize özgür iradesidir. İnsan özgür olmak zorundadır.

Sartre’a göre insan dünyaya kendi başına bırakılmıştır, o yalnızdır, o tek başınadır. Martin Heidegger’in o ünlü cümlesiyle “İnsan dünyaya fırlatılmış bir varlıktır.” Dünyaya fırlatılmış olan insan özünü önceden belirlemiş olamaz. Çünkü Sartre’a göre, insan, bir masa ya da bardak gibi özü önceden belli olan cansız bir varlık değildir. O düşünen, bilinçli bir varlıktır bu yüzden o ne olması gerektiğine kendisi karar veren bir canlıdır. O önce var olup, sonra kendisini yaratan tek varlıktır. Bu nedenle her şeyden önce özgür olmak zorundadır. İşte tam bu noktada Sartre sorumluluk kavramına girer.

Eğer insan kendi özünü oluştururken özgürse kendi sorumluluğunu da kendisi taşıması gerekir. İşte Sartre’ın o ünlü ve unutulmaz sözü tam da bu düşüncesinden ortaya çıkmıştır; “İnsan özgür olmaya mahkûmdur, zorunludur. Zorunludur, çünkü kendini yaratır. Özgürdür, çünkü yeryüzüne geldi mi, dünyaya atıldı mı bir kez, artık bütün yaptıklarından sorumludur”

Sartre felsefesi bir varoluş felsefesidir. Determinizme inanmayan düşünür ünlü romanı “Bulantı” eserini de işte bu felsefe bağlamında yazmıştır. İnsanın yaşarken her saniye kendini değiştirmesi ve dönüştürmesi hatta sadece bu düşünce bile insanı derin ve yalnız bir bulantıya sokar. Bu nedenle sorumluluk bilincine sahip olan herkes bu bulantıyı yaşar. Bu bulantı insanın varoluşuyla başlar ve insanın sürekli değişerek ve dönüşerek devam ettiği hayatının sonuna kadar ona eşlik eden tek dostudur.

“Varolan her şey nedensiz ortaya çıkar, zavallılığı yüzünden varoluşunu sürdürür ve rastgele ölür, varoluş insanın sıyrılamadığı bir dokudur.”

Kaynakça:

Felsefe Tarihi & Thales’ten Baudrillard’a – Ahmet CEVİZCİ

Dilozof Felsefe Konuşmaları – Pelin Dilara Çolak ( YouTube )


Determinizmden Varoluşçuluğa Bulantı: Jean-Paul Sartre’ için 2 yanıt

Yorum bırakın