Yunan Mitolojisinde Yaratılış Efsanesi ve Prometheus’un Armağanı

Prometheus, Yunan mitolojisinde adı geçen efsanevi bir karakterdir. Efsaneye göre o, ateşi Olimpos’un en büyük tanrısı Zeus’dan çalarak insanlığa armağan eden kişidir. Prometheus’un insanlığa verdiği bu armağan onun Olimpos tanrıları tarafından cezalandırılıp çok acılar çekmesine neden olmuştur.

Prometheus’un bu trajik hikâyesini, bugüne kadar düşünce dünyasında da birçok kişiyi etkileyen bu miti doğru anlatabilmek için belki de önce Yunan mitolojisinin yaratılış efsanesinden başlamak gerekiyor.

Öyleyse yazmaya başlayalım…

Mitolojiye göre evrende ilk başta Khaos (Kaos) vardı. Türkçede tam karşılığı kargaşa, karışıklık, düzensizlik anlamlarına gelen bu kelime etimolojik olarak M.Ö. altıncı ve yedinci yüzyıllara kadar yani Yunan Mitolojisi’nin derinliklerine kadar gider ve Kaos fikrine ilk kez mitolojik düşüncede rastlanır.

Daha önceki yazılarımı takip ettiyseniz o yazılarımda; Antik Yunan Felsefesinin, mitolojik olanı terk ederek yani mitopoetik düşünceyi bırakarak felsefenin ve bilimsel düşüncenin oluşmasını sağladığını söylemiştim. Antik Yunan düşünürleri M.Ö 6. Yüzyılda, mitolojinin dünyayı anlama ve açıklama yönündeki fikirlerini artık yetersiz bulmuş, bu nedenle doğadaki olayları doğaüstü nedenlerle değil doğal nedenlerle açıklama çabası içine girmişlerdi. Bu anlamda artık mitolojinin söylediği gibi evrende bir Kaos fikrine de inanmıyorlardı. Onlar, evrenin düzenli olduğundan hareketle doğada bir nedenselliğe inanıyor ve bu nedensellik içinde evrenin düzenli bir yapıda olduğunu söylüyorlardı; Evrenin bir Kaos değil, bir Kozmos yani bir düzen içinde olduğunu…

Mitolojik düşünce ise evrenin Kaos’tan meydana geldiğini söylerken aynı zamanda Kaos’un yaratıcı bir güç olduğunu söylüyordu. Mitolojik düşünceye göre Kaos denilen başlangıçtaki o karışıklık ve düzensizlik içinden önce üç ölümsüz varlık ortaya çıkmıştı. Gaia (Toprak Ana), Yeraltı dünyasının en derin ve en karanlık bölgesini yöneten Tartaros ve sonraları birçok ölümsüz tanrının da yaratılışına esin kaynağı olan Eros.

Şimdi isterseniz yavaş yavaş Yunan Mitolojisinin yaratılış hikayesine giriş yapalım.

Mitolojideki yaratılış efsanesine göre Kaos’tan ortaya çıkan Gaia önce yalnızlığını gidermek için her yönden kendisini sarıp sarmalayacak olan Uranos’u (Gökyüzü) tek başına doğurdu. Gaia daha sonra yine tek başına Pontos’u (Deniz) doğurdu. Sonra Uranos ile evlenerek ölümsüzlüğe sahip olan üç farklı karakterde bir sürü çocuk doğurur. 

Bu çocuklardan ilki her birinin yüz kolu ve elli kafası olan Hekatonkheir’lerdi. Uranos, karısı Gaia’nın doğurduğu bu ilk çocuklarından çok korktu ve onları doğar doğmaz yeraltına Tartaros’un yanına gönderdi. Daha sonra Gaia ikinci çocukları olan kafalarında kocaman tepegözleri bulunan Kyklops’ları doğurdu.  Fakat baba Uranos bu kez de bu çocuklarından çok iğrendi ve onları da Tartaros’un yanına gönderdi. Gaia son kez Uranos’dan diğer ölümsüz çocukları olan on iki tane Titan çocuğunu doğurdu.  

Kronos-Zaman, Okeanos-Okyanus, Tethys-Yeraltı Suları, Hyperion-Güneş, Theia-Değerli Taşlar,  Koios-Akıl ve Kehanet,  Phoebe-Ay, Rhea-Annelik, Mnemosyne-Hafıza, Themis-Adalet, Kriyus-Savaş ve Barış ve Lapetos-Ölümlülük

Gaia çocuklarını yeraltına gönderen kocasını bir türlü affedemiyordu. Bu yüzden Titan çocuklarını Uranos’dan öç almak için kullanmak istiyordu. Ve birgün Titanlara çelikten bir tırpan yapıp verdi. Ve onlara; “Çok acımasız olduğu için babanızı cezalandırmanızı istiyorum. Benim yalvarmalarıma rağmen sizden önce doğurduğum tüm kardeşlerinizi Tartaros ülkesine hapsetti. Onları çok özlüyorum” dedi. Fakat babalarından çekinen çocukların hiçbiri buna cesaret edemezken sadece son doğurduğu çocuğu Kronos yani zaman tırpanı eline alır ve bir gece babasından gizlenerek, Uranos’un Gaia’yı örtmeye geldiği bir sırada tırpanla babasının erkeklik uzvunu keser. Uranus’dan o kadar çok kan akar ki kandan bir nehir oluşur. Uranos’un kanından oluşan bu nehir sonunda akarak denize dökülür. Ve nehir denize dökülür dökülmez köpükler içinde güzeller güzeli Aphrodit, babasının kanıyla denizden doğar.

Babasını hadım eden oğlu Kronos artık Olimpos yönetiminin başına geçmişti. Babası ölümsüz bir tanrı olduğu için ölmemiş fakat oğlu Kronos’un gücüne de karşı koyamamıştı.

Kronos yönetimi ele geçirip babasının tahtına oturduktan sonra annesi Gaia’ya bir sürprizi olacaktı. Kronos, babası tarafından Tartaros’a atılan kardeşlerinden babası gibi korkacak bu yüzden annesine verdiği sözü tutmayacak ve kardeşlerini Tartaros’dan çıkartmayacaktı. Gaia buna çok kızdı ve oğlu Kronos’a bir gün, tıpkı babası gibi, oğullarından birinin de onu devireceğini, onu şimdi oturduğu o tahtan kendi soyundan gelen oğlunun indireceğini haber verdi.

Kronos tahta çıktıktan bir süre sonra evlendi. Karısı Rhea’yı çok seviyordu. Rhea bir süre sonra arka arkaya üç kız ve iki erkek olmak üzere beş tane çocuk doğurdu; Hestina, Demeter, Hera, Hades ve Posiedon. Fakat Kronos annesinin kendisine söylediği kehaneti asla unutmamıştı bu yüzden Rhea her çocuk doğurduğunda Kronos çocuğunu Rhea’nın kucağından alıyor ve kocaman ağzını açarak çocuğunu yutuyordu.

Nihayet Rhea altıncı çocuğunu doğuracakken Gaia’ya gidip dert yandı; “Anne, lütfen yardım et! Nasıl ki Uranos çocukların Yüz Kollularla, Tepegözleri senden çaldı, Kronos da çocuklarımızı benden çalıyor. Bu son doğurduğum bebeği de benden çalmasını istemiyorum. Ne yapabilirim? Bana akıl ver” dedi. Ve Gaia gelini Rhea’ya ona yardım edeceğine söz verdi. Rhea son çocuğu, oğlu Zeus doğunca Gaia bebeği Girit adasına kaçırdı. Rhea ise Kronos’a oğlu yerine kundağa sardığı bir kayayı yutturdu.

Yıllar geçip Zeus büyüyüp güçlenince Girit adasından döndü. Tek isteği vardı babasından öcünü almak ve Olimpos’un yönetimini ele geçirmek. Efsaneye göre, Zeus o keskin zekâsıyla babasını kandırmayı başarır ve babasına, yuttuğu tüm kardeşlerini kusturur. Böylece Rhea diğer çocukları Hestina, Demeter, Hera, Hades ve Posiedon’a kavuşmuş olur.

Fakat Zeus’un Kronos’un elinden yönetimi alarak ele geçirmesi kolay olmayacaktır çünkü Kronos kendine yardım etmeleri için kardeşlerini yani Titanları oğlu Zeus’a karşı savaşa çağırır. Zeus diğer iki erkek kardeşi Hades ve Posiedon’la birlikte babalarından yönetimi almak için tam on yıl boyunca savaşırlar fakat her savaşın sonunda Zeus ve kardeşleri yenilir. Ve sonunda Thartaros’a atılan Yüzkollu Devler ile Tepegözlü Devlerden yardım istemek için yeraltı dünyasına inerler. Önce Yeraltı dünyasında yıllardır tutsak olan tanrıları kurtarırlar. Özgürlüklerine kavuşan Yüzkollular ile Tepegözler Zeus ve diğer iki erkek kardeşine Titanları yenebilsinler diye farklı özellikler bahşeder.

Zeus’a düşmana karşı yenilmez bir silah olan yıldırım şeklinde gök gürültüsü ve şimşekleri armağan ederler. Poseidon’a denizlere hâkim olsun ve dünyanın bütün denizlerinde dalgalar güçlü fırtınalar çıkartabilsin diye üç dilli bir mızrak verirler, Hades’e ise görünmezlik elbisesi…

Bu güçlere sahip olan Zeus, Poseidon ve Hades yanlarına Thartaros’dan kurtardıkları devleri de alarak Titanlarla tekrar savaşa girerler. Bu kez Titanları büyük bir yenilgiye uğratarak tüm Titan tanrılarını Thartaros’a fırlattılar. Böylece Zeus, Kronos’u devirip tanrıların tahtına oturmayı başarır. Artık Olimpos’da Titanların egemenliği sona ermiş; Zeus’la beraber artık Tanrıların egemenliği kurulmuştur.

Zeus egemenliği ele geçirip Olympos’un tahtına oturunca Uranos ve Kronos gibi davranmak istemedi. O gücüne güç katacak sağlam bir düzen kurmak için dünya egemenliğini kardeşleri ve çocukları arasında paylaşacaktı. Bu paylaşımda karşısına dikilecek olan tek engel Titanların soyundan gelen Prometheus olacaktı.

Prometheus’un babası İapetos, annesi ise Titanların soyundan gelen Okeanos’un kızı Klymene’dir. Prometheus efsaneye göre anne tarafından Titanların soyundan geliyordu. İapetos ve Klymene’nin Prometheus’dan başka Atlas, Menoitios ve Epimetheus isimli üç oğlu daha vardı. Zeus, Titanların soyundan gelen bu dört kardeşe de güvenmiyordu. Çünkü bu dört kardeş de daha doğarken zekâ gücüyle donatılmışlardı. Zeus bunu çok iyi biliyordu ve bu gücü kendisinden başka birinde görmekten çok rahatsız oluyordu.

Ancak Prometheus’u diğer kardeşlerinden ayıran bir özelliği daha vardı. Prometheus da diğer kardeşleri gibi zekâ gücüyle donatılmıştı ancak onda diğer kardeşlerinde olmayan geleceği önceden görme gücü de vardı. Bu yüzden ona ismi verilirken “önceden gören” anlamına gelen Prometheus ismi verilmişti.

Prometheus, kendi soyu olan Titanların başına gelenleri biliyordu bu yüzden Zeus’dan ölesiye nefret ediyordu. Hatta Prometheus, Olimpos’daki tanrılardansa kendi gözyaşlarını üzerine akıtarak elleriyle yoğurduğu bir balçıktan yarattığı daha sonra ise Olimpos tanrılarının da izniyle yeryüzünde yaşamalarına izin verilen insanlık soyunu daha çok seviyordu.

İnsanları çok seven Prometheus’un herkesten gizlediği bir sırrı vardı. O, Olimposluların egemenliği yerine insanların egemenliğini dünyaya getirmek istiyordu. Bu nedenle önce Olimpos dağındaki ateşi Zeus’dan çalıp yeryüzüne getirecek ve ateşi insanlara armağan edecekti. Prometheus ateşi insanlığa vererek insanlığın yeryüzündeki acizliğini de bitirmek istiyordu. Çünkü mitolojiye göre Prometheus tarafından insanlığa armağan edilen o ateş sadece bir ateş değildi. İnsanlığı aydınlık bir geleceğe götürecek, onların dünya üzerinde gelişmelerini sağlayacak olan bir medeniyet ateşiydi. Prometheus yaptığı bu davranıştan sonra yani insanlığa bilim, medeniyet ve aydınlanmanın sembolü olan o ateşi verdikten sonra Zeus’un hışmına uğrayacak ve bu yaptığından dolayı çok büyük işkencelere uğrayıp, büyük acılar çekecekti.

Kaynakça:

Yaratılış Mitolojileri – Gönül YONAR

Dünya Mitolojisi – Donna ROSENBERG

Zincire Vurulmuş Prometheus – Eshilos


Yunan Mitolojisinde Yaratılış Efsanesi ve Prometheus’un Armağanı’ için 2 yanıt

Yorum bırakın