“Her Şey Bitmek İçin Başlar”: Stoa Felsefesi 2

Sokrates, “Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez” diyordu. Ona göre insan, yaşadığı hayatı, içinde yaşadığı toplumu ve hayatın bize dayattığı temel değerleri sorgulamalıydı. Sokrates hakkında yazdığım diğer yazılarımdan da hatırlayacağınız gibi, O sadece kendi hayatını sorgulamakla kalmamış vatandaşı olduğu Atina’da, yanlış giden her şeyi eleştirmiş ve sorgulamıştır. Atina Meclisini uyarmak adına yaptığı bu eleştiriler artık Atina meclisin hoşuna gitmemeye başlayınca yargılanarak ölümle cezalandırılmıştır.

Sokrates’in düşüncelerinden dolayı öldürülmesi özellikle öğrencilerini çok etkilemiş ve Sokrates öldükten sonra onun felsefi düşüncesini yaşatmak adına Helenistik Dönemde birçok okul açılmıştır.

Bir önceki “Mutsuz Olmanın İmkansızlığı: Stoa Felsefesi 1” adlı yazımızda bu okullardan birisi olan Stoa Okulunun felsefesini az da olsa anlatmaya çalışmıştım. Bu yazımız da ise felsefesiyle mutlu bir hayatı hedefleyen Stoacıların pratikte bunu nasıl başardıklarını anlatmaya çalışacağım.

Bizler, 21. Yüzyıl insanları olarak uygar ve gelişmiş bir toplumda yaşıyor olmamıza rağmen “Mutluluk” kavramıyla ilgili hep soru işaretlerimiz olmuştur. Ya hiç mutluluğu bulamadığımızdan yakınırız ya da mutluluğu bulup elimizden kaçırdığımızdan. “Mutluluk” kavramına verdiğimiz tanımlarımız da hep göreceli olmuştur. En basit ayrımla kimimiz maddi şeylerle mutlu olurken kimimizin mutlu olması manevi şeylere bağlıdır.

Çünkü başımızdan geçen tüm hikayemizin bir kısma elimizdedir yani bizimle ilgilidir bir kısmı ise elimizde değildir. Elimizde olanlar düşüncelerimiz, arzularımız, isteklerimiz, hayallerimiz, eğilimlerimiz, yani kısaca bize bağlı bütün iyi ve kötü davranışlarımızdır. Elimizde olmayanlar ise mal, şöhret ve yüksek makam gibi genellikle başkalarının tasarrufunda olan şeylerdir. Elimizde olanlar hususunda, doğamız gereği özgürüz. Hiçbir şey bunlara engel olamaz. Elimizde olmayan şeylerde ise zayıf ve esiriz, binlerce engelle karşı karşıyayız; çünkü elimizde olmayan şeyler bizi umursamadan olagelirler.

Ve Stoa Felsefesi şunu diyor;

“Öyleyse, doğaları gereği köle olan şeyleri özgür, senin dışında olan şeyleri sana tabi sanıyorsan her adımda engellerle karşılaşacağını, bozguna uğrayacağını, kasvetleneceğini unutma. Halbuki sen olanları benimsersen kimse sana istemediğin bir şeyi yaptıramayacağı gibi, istediğin bir şeyi yapmana da engel olamayacaktır. Eğer böyle hareket edersen, kimseden şikâyetçi olmaz, kimseyi suçlamaz, istemediğin bir şeyi yapmak zorunda kalmazsın. Hiç kimse sana kötülük edemez, seni düşman bilemez, üzüleceğin bir şeyler de başına gelmez.”

“İsteme” kavramıyla felsefe tarihinde en fazla ilgilenen düşünür şüphesiz ki Schopenhauer’dur. Hatta başyapıtının adı ‘’İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya’’dır, ki acılarımızın temelinde bu ‘’isteme’’ kavramının olduğunu da birçok eserinde belirtir. Schopenhauer’a göre arzularımız sonsuzdur buna karşın bu arzularımızın çoğunu gerçekleştiremeyiz. Böyle bir imkâna sahip olsak dahi gerçekleştirdiğimiz her arzunun yerine yenisi yerleşir. Son kertede yerleşecek bir arzu kalmadıysa can sıkıntısı gibi bir dertle karşı karşıya kalırız ki bu, insanı her türlü kötülüğe sürükleyebilir.

Stoacılar da felsefelerini buna benzer bir düşüncenin üzerine kurarlar: “Sıradan bir insan, zamanının çoğunu arzu ettiği şeyleri düşünmekle ve onlara ulaşmasını sağlayacak türlü araçlarla geçirir. Zamanla o araçların kölesi hâline gelir.”

Bu köleliğin bir meyvesi olarak o şeye ulaştığında ise artık o her ne ise eski değerini yitirir ve hemen yerini başka bir şeye bırakır. İnsan, artık bütün çabasını yeni arzusuna yöneltecektir. Bu da insanı içinden çıkılmaz bir döngüye sokacaktır. Peki o halde ne yapmalı?

Epiktetos şöyle söyler: ‘’Eğer aradığınız şey özgürlük ise hiçbir şey arzu etmeyin ve başkalarına dayalı her şeyden uzak durun, yoksa her zaman yardım edilemez bir köle olarak kalırsınız.’’

Gelelim Stoacıların Pratiğine

Olumsuzu Düşünmek: Stoacıların ana felsefesi mutluluğa ulaşmaktır. Onlara göre bunun yolu ise doğaya uygun yaşamaktan geçer. Fakat burada doğaya uygun yaşamaktan kasıt insanın kendi doğasına uygun yaşamasıdır. Dolayısıyla akla uygun yaşamayı felsefi olarak benimsemişler ve “Mutluluk, dış koşullara bağlı olmamalıdır” öğretisini benimsemişlerdir.

Stoacılar Mutluluk kavramını incelerken insanın mutluluğa alışma ve hayattan aldığı keyfi tüketme süresinin geçici olduğunu fark etmişlerdir; bu da onlar için insanın hayattaki mutsuzluğunun ana kaynağıdır. Stoacılara göre insan yaşadığı süre boyunca bu hayatta birçok şeyi hedefler ve bu hedeflerini elde edene kadar da mutlu olamaz; iyi bir iş, iyi bir gelir, iyi bir eğitim, iyi bir ev yani iyi bir hayat için yıllarını verir. Bu hedeflerine ulaştığında ise yani mutluluğa ulaştığında, bu hazzı çok yoğun yaşar fakat mutluluğu bir süre sonra söner. Ve tekrar kendini mutlu edecek daha büyük bir ev, daha iyi bir gelir ya da daha iyi bir araba için çabalar yani elde ettiği hedeflerinin daha iyilerine ulaşmak içindir bu çabası. Ve bu kısır döngü böylece sürüp gider.

İşte Stoacılara göre insanın bu kısır döngüden kurtulmasının tek bir yolu vardır; sahip olduğu şeyleri hedeflemek… Bu ne demektir? Stoacılar diyor ki “Sahip olduklarınızı kaybettiğinizi düşünün yani olumsuzu hayal edin. Böylece sahip olduğunuz şeylerin değerini anlar ve sahip olduklarınızdan haz alma süreniz daha çok uzar.”

Stoacılar bunu en iyi çocukların başardığını düşünür; çünkü çocuklar hiçbir şeyi kanıksamazlar onlar için hayat müthiş bir gizemdir ve her zaman hayret vericidir. Fakat insanlar büyüdükçe bu duygularını kaybetmeye başlarlar. Bizler büyüdükçe sahip olduğumuz şeyler bizim için değerini yitirir ve bir şeyin değerini bilmiyorsak onu yitirmeyi de umursamayız. Bu nedenle arada sırada da olsa olumsuzu düşünerek şimdi sahip olduklarımızın değerini fark etmemizin önemli olduğunu vurgulamışlardır.

Önceyi Düşün: Diyelim ki değer verdiğiniz bir kişiyi ya da bir eşyayı kaybettiniz. O kişiyi hiç tanımadığınız anları ya da o eşyaya hiç sahip olmadığınız günleri düşünebilirsiniz değil mi? Hatta kendinizi zamanla buna inandırabilirsiniz. Peki hiç sahip olmadığınız şeyi özlemeniz mümkün müdür? Yani artık hayatınızda olmayan kişi bir daha geri gelmeyecek bundan eminseniz o kişinin hayatınızda olmadığı anlarda mutlu değil miydiniz? O halde artık o yok yine mutlu olabilirsiniz.

Kontrol İkilemi: Stoacılara göre hayatta başımıza gelen bazı şeylerin kontrolü asla bizim elimizde değildir. Bu nedenle kontrolü elimizde olmayan şeyler için üzülmemizin de bir anlamı yoktur. Stoacı Epiktetos’a göre kontrolü elimizde olmayan şeyler konusunda endişelenirsek akılsızlık etmiş oluruz. Ona göre bizim kontrol edebileceğimiz tek şey kendi düşüncelerimiz ve eylemlerimizdir; bunların dışında herhangi bir şey için endişe duymanın da boşuna olacağını kabul etmemiz gerekir.

Amor Fati: Bu kavram Nietzsche’nin eserlerinde de sıklıkla kullandığı bir kavramdır. “Amor Fati” kavramı yaşamın bize getirdiği acı, tatlı her şeyi büyük bir olgunlukla ve büyük bir sevgiyle onaylamak ve kabullenmektir. Aslında Stoacılar “Amor Fati” kavramını asla kullanmamışlardır; bu kavram Nietzsche sayesinde ünlü olmuştur. Ancak günümüz düşünürleri Stoa Felsefesini anlamanın en iyi yolunun “Amor Fati” kavramını anlamaktan geçtiğini söyler. Stoacı Felsefenin de temelini oluşturan bu kavram kısaca şunu diyor: “Hayatını ve hayatının içindeki her şeyi sev.”

Ya Olmasaydı: Stoa öğretisi eğer bir şeyin hayatındaki önemini bilmiyorsan ve onun senin için değerini anlamak istiyorsan derhal onu kaybettiğini düşün. Örneğin sağlığının kötü olduğunu, gözünün görmediğini, sevdiğin bir giysin olmadığını, evinin olmadığını hatta sokakta kaldığını düşün işte o zaman değerini çok daha iyi anlarsın diyor.

Kadercilik: Stoa Felsefesi kesinlikle kaderci bir felsefedir; onlara göre iç huzurumuzu koruma yollarından en önemlisi hayatta başımıza gelen şeyler karşısında kaderci bir tutum sergilemektir. Fakat Stoa Felsefesinin kader anlayışı bilinenin aksine gelecekle ilgili değildir. Onlar gelecekte başımıza gelecek olaylar ve bu olayların sonuçlarını oturup beklemek yerine gelecekte olabilecek ve hayatımızı etkileyecek olayları hayatımıza çekebilmek için mutlaka eylemde bulunmamız gerektiğine inanıyorlardı. Bu yüzden tam tersine gelecekle ilgili değil geçmişte yaşanmış olaylar konusunda kaderci olmamız gerektiğini düşünüyorlardı. Onlar geçmişin değiştirilemez olduğunu bundan dolayı da geçmişe takılıp kalmanın anlamsız olduğunu söylüyorlardı. Bugün yaşadığımız anın, içinde bulunduğumuz hayatın ve şartların başka türlü olmasını beklemenin anlamsız olduğunu eğer bu beklenti içinde olursak bunun sadece bir ömür boyu mutsuz olmamızı sağlayacağına inanıyorlardı.

Stoacı düşünür Epiktetos, bu hayatta huzurlu ve mutlu olmak için her şeyin olmasını istediğimiz gibi olmasını beklemek yerine olan her şeyi istemeyi seçmemizi önerir. Bu yüzden O da diğer tüm Stoacılar gibi “sahip olduklarınızla mutlu olun” felsefesinin doğruluğuna inanıyordu. Stoacılara göre şu an sahip olduğumuz en önemli şey “Şu Andır.” Bu anı ya başka türlü olmasını isteyerek ve düşünerek geçireceğiz ya da olduğu gibi kabul edeceğiz. Fakat burada önemli bir nokta var; Stoacılar kendi felsefelerindeki “Kadercilik” anlayışıyla sadece elinizdekilerle mutlu olun demek istemiyorlardı; onlar hayatımızdaki amaçların peşinden koşmanın gerekli olduğuna da inanıyorlardı. Çünkü Stoa Felsefesi asla eylemsizliği savunmuyordu. Asine hayatımızda değiştiremeyeceğimiz şeyler için çaba harcamak yerine değiştirebileceklerimiz için çaba harcamamız gerektiğini söylüyorlardı.

Hiçbir Şey Sonsuza Kadar Sürmez: Stoacı Felsefenin önemli isimlerinden birisi olan Cicero’nun güzel bir lafı vardır; “Her şey bitmek için başlar.” Şöyle bir düşünün bakalım bugüne kadar hayatınızda başlayıp da bitmeyen bir şey oldu mu? Hala bitmediyse emin olun bir gün bitecek. Stoa felsefesine göre büyük üzüntüler de büyük mutluluklar da bir gün mutlaka ama mutlaka sona erer. Bu yüzden Stoacılar; “Hayatınızda iyi ya da kötü her şeyin bir gün biteceğine inanırsanız özellikle başınıza gelen olumsuz durumlarla karşılaştığınızda onlarla savaşmanız daha kolay olur” der.

Sonuç Olarak: Stoa Felsefesine göre kontrolü sizin elinizde olmayan şeyler için üzülmeyin. Yaşadığınız her şeyi son kez yaşıyormuşçasına yaşayın. Şu an ne yapıyorsanız o yaptığınız şey her neyse, yaptığınız şeyi sanki sizin bu hayatta yaptığınız en son şeymiş gibi yapın. Kitap okuyorsanız o kitabı okuduğunuz son kitapmış gibi okuyun; Su mu içiyorsunuz? O suyu içtiğiniz son bardak suymuş gibi için; Birine mi sarılıyorsunuz? Sarılacağınız kişiye bir daha asla sarılamayacakmışsınız gibi sarılın. Kendinize her zaman dışarıdan biriymiş gibi bakın ve iyi ya da kötü yönlerinizi dışarıdan biriymişsiniz gibi eleştirin. Bırakın gelecek olduğu gibi gelsin; geleceği geldiği zaman düşünürsünüz siz bugünü, şimdiyi tam da şu anı yaşayın. Sahip olduklarınızı sevin ama bir gün sahip olduğunuz her şeyi kaybedeceğinizi bilin buna hayatınız da dahil; böylece şu an sahip olduklarınıza olan istek duygunuz azalmayacaktır ve son olarak tabii ki düşüncelerinizi değiştirin ve doğanıza uygun yaşayın insanın doğasına… Yani akla uygun bir hayat.

Marcus Aureilus’un dediği gibi; “Düşünceleriniz ne ise hayatınız da odur, hayatınızın gidişini değiştirmek istiyorsanız düşüncelerinizi değiştirin.”

Ve yazımızı Stoacı Epiktetos’un “Düşünceler ve Sohbetler” kitabından bir alıntıyla bitirelim;

Dünyada olup biten şeylerin bir kısmı elimizdedir, bir kısmı da değildir. Elimizde olanlar, düşüncelerimiz, yaşayışımız, isteklerimiz, eğilimlerimiz, iğrenmelerimiz, tek kelime ile bütün hareketlerimizdir. Elimizde olmayanlar eşya, mal, ün, mevki; tek kelimeyle hareketlerimiz dışında olanlardır. Hayatında olup biten şeylerin dilediğin şekilde olmasını isteme. Nasıl oluyorlarsa öyle olmasını iste. Böylece her zaman mutlu olursun.”

Kaynakça:

Güzel Yaşam Kılavuzu: Antik Stoacı Sevinç Sanatı – William B. Irvine


“Her Şey Bitmek İçin Başlar”: Stoa Felsefesi 2’ için 2 yanıt

Yorum bırakın