“Alt yapı, Üst yapıyı Belirler”

Bugüne değin gelmiş geçmiş bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir. Özgür insan ve köle, soylu ve halk, lord ve serf, lonca ustası ve kalfa, bir sözcükle ezen ve ezilen, sürekli olarak birbirlerine karşı olmuşlar; kimi kez gizli kimi kez açık, ama aralıksız bir biçimde birbirleriyle savaşmışlardır ve bu savaşlar her seferinde ya genel olarak toplumun devrimsel olarak bir biçimde yeniden kurulmasıyla, ya da savaşan sınıflarının tümüyle yıkılmasıyla son bulmuştur.Karl Marx

On dokuzuncu yüzyılın önemli filozoflarından ve kuramcılarından biri olan Karl Marx tarihsel süreç içindeki sınıf eşitsizliğinin nedenlerini anlamayı amaçlayan bir toplumsal sınıf analizi geliştirirken belki de hayalindeki o sınıfsız toplum ideasına yukardaki bu ünlü paragrafıyla başlamıştı.

Aristoteles’den bu yana “Zoon Politikon” olduğu kabul edilen insanlık, bütünüyle sosyal bir canlıdır. Bu nedenle ilk çağlardan itibaren bir toplum içinde yaşaya gelmişlerdir. İnsanlığın uygarlaşma yolculuğundaki gelişimine baktığımızda ise “Bilinç” kavramından sonra insanları hayvanlardan ayıran en önemli özelliğin insanlığın yaşamak için gerekli olan araçları üretmeye başlamaları olduğunu görürüz.

İnsanoğlu toplumsal hayatını kurarken doğal çevresini de değiştiren bir canlıdır. Bu nedenledir ki materyalist anlayış, “yaşadığımız doğal çevre insanların pratik eylemlerinin izlerini taşır” diyecektir. Çünkü insan için yaşam her şeyden önce yemeyi, içmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve sosyalleşmeyi gerektirir. Ve insanoğlu bu gereksinimlerini karşılamak için doğal çevresini değiştirmekten çekinmez. Bunun içindir ki Marx insanın ilk tarihsel eyleminin doğrudan doğruya maddi yaşamını üretmek olduğunu söyler. Yaşamak için üretim, değişim ve dönüşüm insanoğlu için önemlidir.

Temel kaynağını ve temel dayanağını Karl Marx ve Engels’in çalışmalarından alan “Tarihsel Materyalizm Teorisi” sosyal bilimlerin ve dünya düşünce tarihinin önemli fikirlerden biri kabul edilir. Bu düşünce aynı zamanda Marksist Ekonominin siyasal ve toplumsal temelini de oluşturur. Tanım olarak “Doğanın evrensel yasalarından ayrı olarak bireylerin oluşturduğu toplumların ve bu toplumların toplumsal gelişiminin özgün yasalarıyla ilgilenen felsefi bir bilim” olarak tanımlanan Tarihsel Materyalizm hayatta kalmak için toplumsallaşmak zorunda olan insanın toplumsal gelişiminin bilimsel teorisini araştırır.

Marx’a göre materyalizm ise, bilincin maddeden bağımsız ve ayrı düşünülemeyeceğini savunan bir dünya görüşüdür. Yani Marx insanın sahip olduğu bilinç ile madde arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu ve bu ilişkinin de insan bilincini oluşturduğunu söyler. Marx’a göre madde, insanın hayatında önemli bir yer temsil eder. Bu önemi onun kültürünü, yaşama şeklini, dünya görüşünü, hayata bakışını etkileyecek ölçüdedir.

Peki, bu nasıl olmaktadır? Bu soruyu Marx ünlü “Alt Yapı” ve “Üst Yapı” kavramlarıyla açıklamıştır.

Marx’a göre toplumsallaşan insan Adam Smith’in ortaya koyduğu  İş Bölümü ve bir toplum içinde yaşayan insanın çok uzun yıllardan beri oluşturduğu “Mülkiyet” kavramı sonucu  toplumsal ilişkilerini sınıfsal olarak sürdürmeye başlamıştır. Bu sınıfsal ilişkilerinin temel noktasını da kapital oluşturur. Burada kullanılan kapital kelimesi tamamen, üretim araçlarına sahip olup olmamakla ilgilidir. Bu da toplumda belirgin olarak iki sınıf oluşmasına neden olmuştur; Üretim araçlarına sahip olanlar ve Üretim araçlarına sahip olmayanlar.

Marx’a göre toplumun bu iki hiyerarşik sınıfa ayrılması aynı zamanda toplumun alt yapı ve üst yapı olarak iki yapıya ayrılmasına da neden olur. Alt yapıda ekonomi, üst yapıda ise kültürel, entelektüel faaliyetler bulunur ve daima alt yapı ile üst yapı karşılıklı etkileşim içerisindedir.

Marx’a göre alt yapı, üstü yapıyı belirler. Alt yapı, üst yapıyı etkileyerek dönüştürme ve değiştirme gücüne sahiptir; öyle ki bu iki yapı birbirleriyle kopmaz bir ilişki halindedir. Yazımızın başlığı olan ve sloganlaşan o ünlü cümle “altyapı, üstyapıyı belirler” cümlesi de işte bu karşılıklı ilişkiden doğmuştur.

Marx’a göre toplum, sürekli bir değişim içindedir. Bu değişimin temelinde üretim gücü ve üretim ilişkileri bulunur. Toplumda meydana gelen bütün sınıf çatışmalarının temelinde de üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki bu çatışma yatar. Unutmayalım ki Marx toplumda karşılaştığı olguları ekonomi ile açıklamaya çalışan bir düşünürdü. Bu nedenle toplumdaki çatışma ve ayrışmaların temelinde her zaman ekonomi olduğunu söyleyecektir. Bu bağlamda Marksizm için eğitim, felsefe, din, devlet, sanat, bilim, teknoloji, siyaset hatta medya ve benzerleri de dahil bütün sosyal ve politik hareketlerin altında yatan niyet ekonomik gücü elde etmek ve sürdürmektir. Bütün bunların oluşumunu da toplumda var olan altyapı ile üstyapı belirler.

Alt Yapı: Ekonomik temelli olan bir yapıdır; üretim ilişkileri, üretim araçları ve üretim biçimlerini ifade eder. Marx’a göre bu yapı toplumsal yaşam içerisinde en belirleyici role sahip olan yapıdır. Üst yapıyı şekillendiren ve dönüştüren bir yönü vardır.

Üst Yapı: Marx’a göre toplumun ikinci önemli katmanıdır. Felsefe, sanat, bilim, etik, siyaset, kültür, din gibi kurumları kapsamaktadır.  Tüm bu faaliyetlerin nasıl düzenleneceğini ve gerçekleşeceğini ise alt yapı belirler. Bu anlamda diyebiliriz ki hukuksal, dinsel, politik kurumların ortaya çıkışı ve biçimlenişi toplumda alt yapı tarafından belirlenir.

Kısacası Alt Yapı ekonomidir, yani üretici güçlerdir (insanlar, araçlar, yollar) ve aynı zamanda üretim ilişkileri. Üstyapı ise ideolojidir, yani hukuk, felsefe, siyaset, etik, din, sanat…

İşte bu alt yapı ve üst yapı kuramı açıklamıştır ki her çağda oluşan egemen düşünceler, egemen sınıfın düşünceleridir; yani topluma egemen olan maddi gücü sahip olan kesimin düşünceleri. Çünkü Maddi üretim araçlarına sahip olan sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçları üzerinde de denetim sahibi olur. Üretim araçlarına sahip olmak işte bu yüzden çok önemlidir.

Çünkü Marx, toplumsal yapıyı belirleyen temel etkenin ekonomik etkenler olduğunu kabul eder. Hatta ekonomik etkenlerin toplumsal hayatı, bu hayat içinde yaşayan bireylerin düşünce biçimlerini, kültürünü, sanatını yani toplumun tüm ana argümanların ekonomik etkenler tarafından belirlendiğine inanır bu nedenle “Bir toplumu anlamanın anahtarı, öncelikle onun ekonomik etkinlik için organize olma biçimini, fiziksel üretimini gerçekleştirdiği düzenlemeleri anlamakta yatar” diyecektir. Marx’a göre üretim ilişkileri veya toplumun ekonomik yapısı, o toplumu oluşturan gerçek temeldir. Bir toplumun üretim ilişkileri toplumun ekonomik yapısını, toplumun ekonomik yapısı ise sosyal sınıfları belirler. İşte Marx’ın ünlü “Alt Yapı Üst Yapıyı Belirler” teorisidir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki herhangi bir toplumun bütününü anlamak için kendisinden yola çıkılması gereken en önemli ve belirleyici unsur, maddi hayatın üretim tarzıdır çünkü ekonomi genel olarak o toplumun toplumsal, politik ve manevi dünyasını şekillendiren en önemli unsurdur. Bu yüzden üstyapı, toplumun altyapısının bir yansımasıdır.

Kaynakça:

Karl Marx-Değişimin Öncüsü – Faruk VAROL

Karl Marx 19. Yüzyılda Yaşanmış Bir Hayat – Jonathan SPERBER

Diyalektik Düşüncenin Tarihi – Selahattin HİLAV


Yorum bırakın