Karl Marx gençlik dönemlerinde Hegel’in Mutlak İdealizmini eleştiren ancak bu eleştirilerini sol argümanlarla destekleyerek Mutlak İdealizmi dönüştürme çabası içerisinde olan “Genç Hegelciler” arasındayken daha Hegel’ci, daha Feuerbach’çı bir çizgideydi. Bu nedenle Marx gençlik dönemlerinde insana ve özneye daha yakın bir felsefi düşünce benimsemişti. Engels ve “Das Kapital” dönemlerinde ise düşünceleri toplumdaki sınıfsal çatışmalara ve üretim ilişkilerine yöneldi böylece “Kapitalizm katı olan her şeyi buharlaştırıyor, kutsal olan her şeyi ise dünyevileştiriyor.” cümlesinin peşine düştü.
Marx “Genç Hegelciler”den ayrıldıktan sonra Hegel’in idealizmini tersine çevirecek yani Hegel’in “Diyalektik İdealizm” düşüncesini “Diyalektik Materyalizm” düşüncesine evirecekti. Böylece Marx artık kendi bireysel felsefesine doğru yol alacak ve toplumdaki üretim ilişkilerinin dünyayı anlama ve anlamlandırmak için önemli bir realite olduğu noktasına gelecekti.
Marx üretim ilişkilerinin toplumların bilinç düzeyini de doğrudan etkilediğine inanıyor, toplumun yaşam tarzını, kültürünü, eğitimini, toplumun alt yapı ve üst yapı şeklinde ikiye ayrılmasını ve toplumdaki sınıfsal çatışmaların oluşumunu, toplumdaki üretim ilişkilerinin şekillendirdiğini düşünüyordu.
Biz de bir önceki yazımızda Marx’ın bakış açısıyla toplumun alt yapı ve üst yapı katmanlarının oluşumundan az da olsa bahsetmiştik. Fakat Marx’ın “Alt yapı üst yapıyı belirler” teorisinden bahsettiğinizde ister istemez Louis Althusser’ın 1970’lerin başında yazmış olduğu o ünlü eseri “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” kitabındaki tezlerden de bahsetmek gerekiyordu. Fakat “üretim koşullarının yeniden üretiminin” ne demek olduğunu anlamadan ideolojik aygıtların neler olduğunu ve ne işe yardıklarını anlamak çok da işe yaramayacaktı.
O yüzden bu yazımızda öncelikle “Üretim Koşullarının Yeniden Üretimi” meselesinin ne olduğuna değinmek istiyorum.
“Yeniden üretim” dediğimiz olgu kapitalist üretimin devam edebilmesi için yeniden üretimini ve oluşturulmasını içerir yan “yeniden üretim” üretimin yenilenmesi, toplumda var olan üretimin kendini yenilemesi, sürdürmesi, durmadan ve duraksamadan sürekli bir döngü halinde devam edebilmesi için zorunludur. Kapitalist toplumlarda toplumsal yaşamın kendini sürdürebilmesi için toplumsal hayatın temeli olan üretim sürecinin durmaması aksine, sürekli olarak kendini yenileyerek devam etmesi önemlidir. Dünya nasıl dönmeye devam ediyor ve zaman birbiri ardına gelerek nasıl durmuyorsa, üretim sürecinin ortaya çıkardığı toplumsal yaşamın da devam etmesi kapitalist toplumlar için gereklidir. Çünkü Kapitalist sistemde bir toplum tüketmekten nasıl vazgeçemiyorsa üretmekten de vazgeçemez. Tüketim olduğu sürece üretim zorunludur. İşte bu sürecin yenilenerek devam etmesine “üretim koşullarının yeniden üretimi” denilmektedir.
“Üretim koşullarının yeniden üretimi” kavramı ise kendi içinde iki farklı başlık altında incelenir; “Üretim Araçlarının Yeniden Üretimi” ve “Emek Gücünün Yeniden Üretimi”
Üretim Araçlarının Yeniden Üretimi
Kapitalist ekonomilerde üretimin maddi koşullarının oluşabilmesi için üretim araçlarının yeniden üretiminin sağlanması, üretiminin devam etmesi açısından önemlidir. Peki üretim araçları derken neyi kastediyoruz? Üretim araçları üretimin yapılabilmesi için gerekli olan insansız girdilerdir yani toprak, sermaye, fabrikalar, makineler kısacası meta üretimi sonucu karın oluşmasını sağlayan araçların tümüdür. Marksizm düşüncesinde ise sermaye, toprak, emek ve hammaddeden oluşan ve “artık değer” üretiminde kullanılan ögelerin tamamıdır. Bildiğiniz gibi “artık değer” ya da “artı değer” dediğimiz kavram kapitalizmin olmazsa olmazı ve en önemli amacı olan kardır. Üretim koşullarının yeniden üretiminin amacı ise bu üretim araçlarının daha fazla kar etmek amacıyla daha çok üretmek için teknolojiye uygun olarak yenilenmesidir.
Emek Gücünün Yeniden Üretimi
Kapitalist ekonomilerde üretimin devam etmesi için üretim araçlarının yeniden üretimi kadar üretim araçlarından belki de en önemlilerinden birisi olan emek gücünün de kendini yeniden üretime sokabilmesi için yenilenmesi gereklidir. Emek gücünün kendini yenilemesinin tek bir maddi koşulu vardır bu da ücrettir. Yani işçinin emeği karşılığında aldığı değerdir yani paradır.
Fakat Louis Althusser’ın ünlü eseri “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” kitabına göre günümüz kapitalist toplumlarında emek gücünün yeniden üretimi artık sadece ücret ile sağlanamamaktadır. Kapitalist sistem gelişen bilim ve teknolojiyle büyümüş, modernleşmiş ve gelişmiştir. Bilim ve teknolojiyle gelişen kapitalist ekonomi içinde “emek” kavramı da nitelik olarak değişmek zorunda kalmıştır. Artık sistem eğitimli, profesyonel belki daha çok uzmanlaşmış, teknolojiye ayak uydurabilen emeğe ihtiyaç duymaktadır. İşte Althusser’e göre gelişen teknolojiyle birlikte kapitalist sistemle yönetilen devletlerin bu emeği oluşturan (belki de yetiştiren demek daha doğru olacaktır) ve oluşumunda devletin bizzat içinde bulunduğu kurumlara ihtiyacı vardır.
Althusser’in belki de Marksist kurama kazandırdığı bu en özgün ve en önemli katkısı olan “Devletin İdeolojik Aygıtları” kuramı Marx’ın alt-yapı üst-yapı metaforu sayesinde olmuştur. Alt-yapının üst-yapıyı belirlediği ve üst-yapının sadece alt-yapının bir yansıması olduğu yolundaki klasik düşünceye karşın, Althusser, her iki düzeyin de birbirlerini etkilediğini savunur.
Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Marx, toplumun altyapı ve üstyapı olarak iki düzeyden oluştuğunu düşünüyordu. Althusser da böyle düşünmekle birlikte altyapının ekonomik temel, üst yapının ise hukuk, devlet ve ideolojiden oluştuğunu söyler. Ve en önemlisi Althusser, Emek Gücünün Yeniden Üretimi için kapitalist sistemin “Devletin İdeolojik Aygıtları” ve “Devletin Baskı Aygıtları” olarak iki aygıtı kullandığını söyler.
Althusser’e göre hükümet, ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler devletin baskı aygıtlarıyken; Din, eğitim-öğretim, özel ya da devlet okulları, aile, hukuk, siyasal sistem ve siyasal sistem içinde olan siyasi partiler, iletişim ve haberleşme yani basın yayın, televizyon ve tabii ki kültür hata moda ve sanat kapsamındaki her şey devletin ideolojik aygıtları arasındadır.
Althusser, Devletin baskı aygıtlarının tek, devletin ideolojik aygıtlarının ise çok olduğunu ayrıca, devletin baskı aygıtının tümüyle kamu alanında yer almasına karşın devletin ideolojik aygıtlarının en büyük bölümünün özel sektörde olduğunu söyler.
Althusser, Emek Gücünün Yeniden Üretimi yani kapitalist sisteme uygun emeğin yetiştirilmesi görevini de “Devletin İdeolojik Aygıtlarının” üstlendiğini söyler. Yani toplumun dini yapısı, özel ya da devlet okulları, aile, hukuk sistemi, siyasal sistem içindeki siyasi partiler, toplumun bilincini yönlendiren iletişim ve haberleşme araçları yani basın yayın, televizyon ve kültür sanat alanındaki her şey Althusser’e göre kapitalist sisteme emek gücü yetiştiren araçlardır. Ve belki de bu ideolojik aygıtların en önemli görevi kapitalist sistem içinde yaşayan insanlara kapitalist ideolojinin ve kapitalist yaşayış biçiminin ne kadar doğal olduğunu ikna etmektir.
Kaynakça:
İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları – Louis Althusser
Karl Marx-Değişimin Öncüsü – Faruk Varol
