Her Seçim Bir Vazgeçiştir

1874 doğumlu, Pultizer şiir ödül sahibi Amerikalı şair Robert Frost’un en bilinen ve bugüne kadar hakkında bir çok yazı yazılan şiiri “The Road Not Taken (Gidilmeyen Yol)” adlı şiirdir. Şiir, yolu sarı bir ormana düşen bir yolcunun hikayesini anlatır.

Sonbaharda yaprakları sararmış bir ormanda yürüyen bir yolcu yürüyüşü sırasında bir yol ayrımına gelir. Bu yol ayrımında yolcunun karşısına farklı yönlere giden iki ayrı yol çıkar. Bu iki farklı yol şiirin temel metaforunu da oluşturur.

Yolların ikisine de uzaktan bakan yolcu, her iki yolunda nereye çıktığını merak edip ikisine birden gitmeyi istese de az sonra yollardan birini seçmek zorunda olduğunu bilir. Hangi yolu seçmesi gerektiğine emin olamayan yolcumuz uzun süre yol ayrımında durur ve önüne açılan yolların nereye kadar gittiğini görmeye çalışır.

Sonunda her iki yolun da görünüşte benzer olduğunu, ancak onlardan geçenlerin sadece kendi bireysel yolculuklarını yaşadıklarını fark eder.  Fark ettiği bir başka şey ise; hangi yolu seçerse seçsin seçtiği yolda yine önüne seçim yapması gereken başka yolların çıkacağı gerçeğidir. Her seçimle seçmediği diğer yollardan uzaklaşacak ve bir daha asla seçmediği diğer yola girme şansı olmayacaktır. Çünkü her seçim bir vazgeçiş, seçmediğini kaybediştir.

Şiirin sonunda yolcumuz seçimini yapar; daha az tercih edilmiş ve bu yüzden daha az yıpranmış olan yolu seçer.

İç çekerek anlatacağım bunu

Bir yerde bundan yıllar yıllar sonra

Bir ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben

Daha az gidilmiş olanı tercih ettim

Ve bu oldu bütün farkı yaratan”

Keşke bizlerde şiirdeki yolcu gibi hayatımızda hep fark yaratabilen seçimler yapabilsek. Girdiğimiz her yol, yaptığımız her seçim ve o yollarda tanıdığımız her insan bizim yolculuğumuzun en güzel farkları olabilse. Tabii bunu o seçimi yapmadan bilebilme şansımız olmuyor.

Oysa yaptığımız seçimlerin ya da vazgeçişlerimizin sonuçlarını tıpkı doğa yasaları gibi önceden bilebilseydik sanırım hayat çok daha farklı ve çok daha güzel olurdu.

Ünlü fizikçi Newton 1687’de yayınladığı önemli bilimsel kitaplardan birisi olan, “Philosophia Naturalis Principia Mathematica” adlı kitabında “Newton Hareket Yasaları” diye bilinen üç hareket yasası açıkladı ve o tarihten sonra dünya, fiziğe ve bilime daha farklı bakmaya başladı.

19. yüzyıla gelindiğine ise Auguste Comte, doğa yasalarının sadece fiziği değil, nedenini bilmediğimiz her şeyi açıklayabileceğini öngörecek ve Pozitivizm diye bilinen bir felsefi akımın isim babası olacaktı.

Peki Comte haklı olabilir mi? Gerçekten de hayatımızdaki her olaya Pozitivist bir açıdan bakarsak doğa yasalarıyla mı karşılaşırız? Öyleyse gelin Newton’un şu ünlü Hareket Yasalarına bir bakalım.

Newton Hareket Yasaları

Newton’un Birinci Hareket Yasası/ Eylemsizlik; Newton diyor ki, bir cisim sabit bir hızla hareket ediyorsa gitmeye devam eder. Bir cismin üzerinde net bir kuvvet yoksa yani kuvvet sıfırsa, cisim ya sabit bir hızla hareket ediyordur ya da olduğu yerde duruyordur. Yani birinci yasaya göre herhangi bir şey kendi başına harekete geçemez eğer hareket halindeyse kendi başına duramaz veya yön değiştiremez ancak bir etki yani bir kuvvet olursa bu gerçekleşir. Tıpkı hayatımız gibi…

Odanızın ortasında bir top olduğunu hayal edin hiçbir şey o topu hareket ettirmedikçe, topa vurmadıkça, topun üzerine herhangi bir kuvvet uygulanmadıkça o top sonsuza kadar orada, odanızın ortasında duracaktır. Çünkü cisimler yaradılışları gereği oldukları gibi kalmak isterler; hareketsiz nesneler durmaya eğilimlidirler. Ta ki bir dış kuvvet etki edene kadar.

Varoluş sancılarımızın da Newton’un birinci hareket yasasıyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncem de beni, Var olmak mı? yoksa Var edilmek mi? sorularına götürüyor. Biz var mı olduk? Yoksa hayatımızın sonuna kadar kendimiz, kendimizi mi var ediyoruz?

Bizler bıkıp usanmadan kendini var etmeye çabalayan canlılarız. Ölene kadar devam edecek olan bu kendimizi var edebilme çabamız aslında biz hayat denilen yolu yürürken, yol üzerinde karşılaştığımız bize ait olan hikayelerimizin tamamı. Bizi biz yapan da hikayelerimiz zaten; hikayelerimiz ve içindeki her şey…

Hayat sonsuz bir deneyimler evreni ve bizler bu deneyimler evreninde sürekli olarak yaptığımız seçimlerimizle deneyimler yaşıyoruz. Ve bir gün bu dünyadan çekip gittiğimizde doğum ve ölüm arasında deneyimlediğimiz her şey yaşadığımız hayatımız olacak. Peki yaptığımız seçimlerde kendi rutinimizde kalırsak yani sabit bir hızla hareket edersek ne olacak? Newton’un birinci hareket yasası ne diyordu; Bir cisim sabit bir hızla hareket ediyorsa gitmeye devam eder. O halde seçim yapana kadar sabit bir hızla gitmeye devam edeceğiz, bu kesin; demek ki hızımızı ya da yönümüzü değiştiren yaptığımız seçimlerimiz…

Bazen seçim yapmak zordur, çünkü biliriz ki her yaptığımız seçim hayatımızda yeni ihtimaller yaratır ve hayatımıza yeni pencereler açar. Yeni açılan pencerenin dışındaki manzarayı ise o pencereyi açmadan bilmek imkânsızdır. Seçimlerimizi de zorlaştıran bu bilinmezlik duygusu değil mi zaten…

Belki de sırf bu yüzden kötü de olsa iyi de olsa, hayatımızı beğensek de beğenmesek de hayatımızın içindeki rutinle devam etmek yeni bir pencere açmaktan çok daha kolay geliyor bize. Newton’un “Eylemsizlik Yasası” bizim için tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Arkasında ne olduğunu bilmediğimiz yeni bir pencere açmamak için odamızın  ortasında duran o top gibi hareketsiz bir şekilde ve büyük bir kabullenişle hayatımıza devam ediyoruz.

Newton’un İkinci Hareket Yasası/ İvme; Gelelim Newton’un ikinci yasasına. Birinci yasa ne diyordu, duran bir cisme bir kuvvet etki etmedikçe cisim hareketsiz kalır yok eğer cisim zaten hareket ediyorsa ona bir kuvvet etki etmediği için hızında bir değişiklik olmadan yolunda gitmeye devam eder. Birinci yasadan biliyoruz ki, kuvvet olmadığında cismin hızında bir değişim, yani ivme söz konusu değildir. O halde dışarıdan bir kuvvet olduğunda cismin ivmesinde yani hızında bir değişim olacaktır. Ama unutulmamalıdır ki bu değişim ya yavaşlayarak ya da daha da hızlanarak kendini gösterir.

Yani anlayacağınız hayatınızda değişiklik yapmak için sadece eylemsizlikten kurtulmak ve bir şeyler yapmaya karar vermek yetmiyor; ivmelenmek için bir yöne, bir doğrultuya ihtiyacımız var. İşte yine geldik mi seçim konusuna.

Varoluşçu Jean Paul Sartre “insan tamamlanmamış bir varlıktır” derken aslında tam da bunu demek istiyordu. Çünkü ona göre varoluş özden önce geliyordu. Yani önce insan var oluyor ondan sonra yavaş yavaş, yaşadıkça tamamlanıp belirleniyor ve özünü ortaya çıkartıyordu.

Newton’un ikinci yasada kastettiği ivme biz insanlar için yaptığımız seçimlerdir. Yani kısacası, hayatımızda bir değişiklik istiyorsak bir ivmeye ihtiyacımız var. Yaptığımız seçimler işte bu ivmenin ortaya çıkmasına yol açar.

Hayatımıza giren bu ivme ya bizim hızımızı artıracak ya da yavaşlatacaktır fakat bazı ivmelerin etkisi o kadar büyüktür ki yönümüzü değiştirmek gibi çok daha farklı değişikliklere yol açarlar. Sabit bir hızda gittiğimiz yolumuza bir gün yeni bir sapak çıkar ve büyuk bir ivme gelip bizi bu yeni sapağa yönlendirir. Artık yeni bir yoldayızdır.

Newton’un Üçüncü Hareket Yasası/ Etki-Tepki; Bir cisme bir kuvvet uygulanması durumunda, onun herhangi şekilde itildiğini ya da çekildiğini düşünürüz. Fenomenal dünyada bir cismin hareket etmesi için gerekli olan tek şart da budur zaten…

Peki neden bir kuvvete ihtiyaç duyarız? Çünkü her cismin, bulunduğu zemin üzerinde bir ağırlığı vardır ve biz o cismi hareket ettirmek istiyorsak onun kendi ağırlığının üzerinde bir kuvvet uygulamak zorundayız. Fakat biz cisime bir kuvvet uygularken, cisimden de bize doğru bir kuvvet gelir; işte bu kuvvete Newton “etki-tepki” adını vermiştir.

Gerçek hayatta da böyle değil midir? İnsan işin içine girince hissedilen o kuvvet insanın sadece fiziki bedenine değil ruhsal bedenine de etki eder. Çünkü insan dediğimiz varlık sadece bir beden değildir; düşünceleri ve duyguları olan bir canlıdır. Bu nedenle insanoğlu tepkilerini sadece fiziksel olarak değil düşünsel ve duygusal olarak da gösterir.

Hayatımız boyunca yaptığımız bütün seçimler bizlere yeni yollar, yeni hayatlar ve yeni insanlar getirir. Hayat sahnemizdeki tüm dekorlar yaptığımız seçimler sayesinde değişir. Robert Frost’un “Gidilmeyen Yol” adlı şiirinde olduğu gibi, önümüze çıkan her yol ayrımında bir seçim yaparak hayat dediğimiz yolculuğa devam ederiz. Bazen de Newton’un Birinci Hareket Yasasını kullanır ve hiçbir seçim yapmadan eylemsiz bir halde kalırız. Ancak nasıl davranırsak davranalım bir seçim yapmak bizim için hiçte kolay olmaz. Çünkü  vazgeçmeden asla bir tercih yapamayız. Bu vazgeçişler ise bizim için ya hiçbir seçim yapmadığımız bir kabulleniş ya da hayatımızda yeni bir yolculuğun başlangıcı olur.


Yorum bırakın