Hedonİk Adaptasyon

Hayatımıza doğrular kadar yanlışları da sığdırıyoruz; doğrularımıza seviniyor yanlışlarımıza ise üzülüyoruz. Tabii ki bunu bilerek ve isteyerek yapmıyoruz çünkü aldığımız bir kararın ya da yaptığımız bir seçimin sonuçlarını önceden bilmek imkansız. Peki o halde sonucunun ne olacağını bilmediğimiz bir seçimi yaparken neyi “referans noktası” alıyoruz? Sanırım bu soruya verilecek tek bir cevap var; “mutluluk” ya da “haz” kavramı. Yaptığımız seçimin bize vereceği haz beklentisi seçimlerimizin en büyük dayanak noktasını oluşturuyor. Çünkü hiç kimse mutsuz olacağından emin olduğu bir seçim yapmak istemez.

Zaten içinde yaşadığımız yüzyıl hem sosyal hem kültürel hem de ekonomik sistem anlamında bizi mutlu olmaya yönlendiriyor. Yirmi birinci yüzyıl insanlığının en büyük isteği yaşadığı hayattan haz almak ve mutlu olmak. Hatta hayatımızda “Mutluluk” kavramını o kadar olmazsa olmaz ve o kadar olağan bir noktaya getirdik ki çevremizde “Mutluyum ama acaba yeterince mutlu muyum?” diyerek hissettiği mutluluğu sorgulayan insanları gördüğümüzde bile artık şaşırmıyoruz. Çünkü amacımız hep daha fazla mutluluk.

Peki neden daha fazla mutluluk istiyoruz? Çünkü yaşadığımız mutluluğun bize verdiği haz duygusu sürekli olarak aynı seviyede kalmıyor. Zamanla yoğunluğunu kaybederek düşüşe geçiyor hatta bir süre sonra normal bir seviyeye geliyor.

Peki ama neden? İsterseniz gelin bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. En mutlu olduğumuz anları düşünelim. Belki bu yıl uzun süredir hayal ettiğiniz tatili sonunda gerçekleştirdiniz ya da yıllardır hayalini kurduğunuz arabayı sonunda almayı başardınız. Sonra ne oldu? Yaşadığınız bu deneyimin sizdeki haz seviyesi giderek kayboldu değil mi? Almış olduğunuz araba siz onu kullandıkça sizdeki önemini mi yitirdi? Yoksa her şey zamanla büyüsünü mü kaybediyor? Ne kadar garip değil mi? Bizi mutlu edecek şeyleri elde etmek için olağanüstü bir çaba harcıyoruz ve sonra bir bakıyoruz ki yine aynı yerdeyiz.

Yaşadığımız bu durumu psikoloji “Hedonik Adaptasyon” olarak tanımlıyor. “Hedon” Yunanca haz demek. Hedonizm hazcılık anlamına geliyor. O halde “Hedonik Adaptasyon” kavramına hazza adapte olmak diyebiliriz.

Karanlık bir odadan, yoğun ışıklı bir odaya girdiğimizde nasıl ki önce odadaki ışık gözlerimizi rahatsız ediyor ve sonra zaman geçtikçe odadaki ışığa alışıyorsak bize inanılmaz mutluluk veren bir olaya da zaman içinde alışıyor ve bu olayın ilk günlerde bizde yarattığı haz duygusunu artık yaşayamıyoruz.

Bu konuya ait ilk çalışmalar 1970’li yıllarda Brickman ve Campbell adlı iki psikolog tarafından yapılmış. Araştırmacılar iki grup insan üzerinde çalışmışlar. Bunlardan biri büyük bir piyango ödülü kazanan bir grup insan diğeri ise bir kaza sonucunda felç kalan kişilerden oluşuyormuş.

Brickman ve Campbell’in yapmış olduğu bu çalışma, insanların hem iyi hem de kötü olaylara uyum gösterebildiklerini ve bu sayede bir süre sonra aynı mutluluk seviyelerine geri döndüklerini göstermiş. Bu çalışmanın belki de en önemli sonucu Hedonik Adaptasyonun sadece bizi mutlu eden olaylarda değil bize acı veren olaylar için de geçerli olduğunu göstermiş olması. İşte bu güzel haber. “Ben bu haksızlığa ve hissettiğim bu acıya nasıl dayanacağım? dediğimiz her şeyin bir süre sonra normalleşiyor olmasını bilmek bir nebze olsun insanı rahatlatan bir duygu.

Brickman ve Campbell’in yaptığı araştırma, uzun vadede hiçbir grubun diğerine göre daha mutlu olmadığını ya da daha fazla acı çekmediğini ortaya koymuş. Tabii ki her iki grup da mutluluk ve üzüntü gibi ilk tepkileri yaşamışlar. Hatta oldukça yoğun şekilde hissetmişler ancak etkilerinin uzun süreli olmadığı ortaya çıkmış, her iki gruptaki insanlar da kısa bir süre içinde önceki mutluluk seviyelerine geri dönmüşler. Hatta acı çeken grup bir süre sonra yaşadığı olayı o kadar normalleştirmiş ki “Bu kadar acı çekmem gerçekten çok anlamsızdı” noktasına bile gelmişler.

Doksanlı yıllarda ise İngiliz Psikolog Michael Eysenck, “Hedonik Adaptasyon” kavramını, Hedonik Koşu Bandı olarak tanımlıyor. Kavrama göre, yaşadığımız olumlu ya da olumsuz olaylardan sonra hissettiğimiz yoğun mutluluk ya da üzüntü bir süre sonra etkisini kaybediyor ve aslında herkes tüm hayatını belli bir mutluluk seviyesinde geçiriyor. Yani gelinen nokta aynı yerse koşu bandında koşmamızın da bir anlamı kalmıyor demek istiyor.

Belki de hayatta yaşadığımız acı tatlı olaylarla baş edebilmemizin büyük sırrı bu yeteneğimizdir. Eskiler buna “Zaman her şeyin ilacıdır” diyordu Psikoloji bilimi ise “Bırakın Hedonik Adaptasyon halleder” diyor.

Mevlâna ne diyordu;

Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım. Öyle garip bir dünya; Olmaz dediğin ne varsa olur. Düşmem dersin düşersin. Şaşmam dersin şaşarsın. En garibi de budur ya; Öldüm der durur yine de yaşarsın…

Hedonik adaptasyonunuz bol olsun.


Yorum bırakın