Frİda Kahlo

Yazımız 21. yüzyıl popüler kültürün ikonu haline gelen ve yüzü hemen hemen her yere resmedilen ikonik bir kahraman hakkında.  Acı dolu hayatı, çalkantılı aşk yaşamı, politik duruşu ve kendine has duygusuyla; Frida Kahlo

Magdalena Carmen Frida Kahlo’nun babası Wilhelm Kahlo 1872’de, Almanya Baden’de Jakob Heinrich Kahlo ve Henriette Kaufmann Kahlo’nun oğlu olarak dünyaya geldi. Wilhelm’in annesi ve babası Macar Yahudi’siydi. Wilhelm ergenlik çağının sonuna geldiğinde birçok ergen gibi henüz nasıl bir hayat yaşamak istediğine karar verememişti fakat bazen bir şeylere karar veremesek de hayat bizim için yeni yollar açar. Wilhelm içinde öyle oldu: Annesi öldü.

Wilhelm on dokuz yaşındayken babası Jakob Kahlo yeniden evlendi. Wilhelm eve yeni gelen bu kadınla bir türlü anlaşamıyordu ve bir sabah babasına evden gitmek istediğini söyledi. Artık hayatına farklı bir ülkede devam etmek istiyordu. Amerika’ya hatta daha da güneye inerek Meksika’da yaşamak istediğini söyledi. Babası sadece tek bir cümle kurdu: “Çok uzağa giden, bir daha asla geri dönmeme riskini de göze alır, bunu hiç unutma”

Aralarındaki bu ilk konuşmadan birkaç gün sonra Jakob Kahlo oğluna yola çıkması için gereken parayı vereceğini söyledi. Wilhelm babasının, gitmesine asla izin vermeyeceğini düşünüyordu fakat olmuştu işte Meksika’ya gidiyordu.

Frida Kahlo’nun annesi ise 1876’da İspanyol asıllı Isabel Gonzalez ile Meksika asıllı Antonio Calderon ‘un kızı Matilde Calderon Gonzalez’dir. Matilde tipik bir Meksikalıydı; esmer çok güzel bir kızdı. Frida annesi için günlüğüne yıllar önce şu cümleleri yazmıştır;

“Küçük, esmer bir kadındı; çok güzel gözleri ve ince bir ağzı vardı. Doğduğu Oaxaca ‘nın küçük zillerine benzerdi. Çarşıya çıktığında kemerini güzelce sıkar ve sepetini büyük bir zarafetle taşırdı. Çok sevimli, faal ve akıllıydı. Ne okuma ne yazma bilirdi; tek bildiği, para hesabıydı.”

Antonio Calderon fotoğrafçıydı Matilde henüz dokuz yaşındayken babası başkentte iş bulunca ailecek Mexico City’e taşındılar. Matilde on yıl sonra aşık olacağı ve evleneceği Wilhelm ile bu şehirde tanışacaktı ama henüz ikisi de bunu bilmiyordu.

Wilhelm, Mexico City’e gelince yabancılık çekmesin diye ismini Guillermo Kahlo olarak değiştirmişti. Guillermo ve Matilde bir arkadaş ortamında tanıştılar ikisi de birbirlerinden ilk görüşte etkilenmişlerdi. Guillermo Kahlo, Matilde için iyi bir kısmetti: Uygun bir işi vardı ve o bir Avrupalıydı. Avrupa’nın Avrupa doğumlu olanlara sağladığı avantajlara sahipti bu da Meksika’da yaşayan biri için güzel bir avantajdı.

Bir süre sonra evlendiler. Guillermo evliliğiyle birlikte işini de değiştirdi. Kayınpederi Antonio Calderon’un desteğiyle kayınpederinin mesleği olan fotoğrafçılığı öğrenmeye başladı; bir süre sonra profesyonel bir fotoğrafçı olmuştu.

6 Temmuz 1907’de Magdalena Carmen Frida Kahlo dünyaya geldi. Frida henüz iki aylıkken annesi yeniden hamile kalacaktı. Frida’nın doğumundan on bir ay sonra kardeşi Cristina dünyaya geldi. Frida yıllar sonra kardeşinin, hayatında nasıl bir travma yaratacağını bilmiyordu.

Henüz beş yaşındayken babasıyla ormanda çıktığı bir gezinti sırasında Frida ayağı ağaç köklerine takılarak yere düştü.  Bu olaydan sonra garip bir biçimde yürüme güçlüğü çekmeye başladı. Doktorlar çocuk felci başlangıcı olduğunu söylediler ve bu hastalık onda tüm hayatı boyunca acı verecek bir miras bırakacaktı; hafif topallayan çelimsiz bir bacak. Bir bacağı engelli kalan Frida tüm çocukluğu boyunca arkadaşlarının alay konusu oldu; O artık okuldaki Tahta bacak Frida’ydı

Frida günlüğünde bu acı olayı şu sözlerle anlatır: 

“Ormandaki düşüşümle, daha sonraları yaşadıklarım arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir, bilmiyorum. Ama kesin olan bir şey varsa, o da acının bedenime ilk kez o gün girmiş olduğudur.” 

Guillermo, kızının engelli bacağını iyileştirmek için ona en iyi spor merkezlerini seçtiği gibi Frida’nın lise eğitimi için de cimrilik yapma niyetinde değildi. Onun gözünde Frida çocuklarının en akıllısıydı. Bu yüzden onu tıpkı kendisi gibi bir Avrupalı olarak yetiştirmek istiyordu. Döneminin en iyi eğitimini veren “Ulusal Hazırlık Okulu” Frida için iyi bir okul seçimiydi.

Hayatının aşkıyla İlk karşılaşma; Diego Rivera

1922 ‘de Diego Rivera, uzun zamandır kendini kanıtlamış, ülkesinde ve dünyada tanınmış bir ressamdı. Frida’nın eğitim gördüğü okula, bizzat Meksika Kültür Bakanının görevlendirmesiyle Ulusal Hazırlık Okulu’nun amfisine bir duvar resmi yapmak üzere gelmişti.

Diego Rivera uzun boylu, oldukça şişman, patlak gözlü, gürültülü kahkahalar atan, kocaman ağızlı dev gibi bir adamdı. Giysileri her zaman sanki hiç değiştirmiyormuş gibi buruş buruştu. Rivera’nın en büyük zaafı kadınlardı. Kazandığı paraları bir gecede dostlarıyla büyük bir keyifle yemeyi seven oldukça çapkın bir adamdı.

Bir akşam ders çıkışı, Frida okulun büyük duvarını boyayan bu ressamın çalışmasını izlemeye başladı. Bu adamda kendini ona çeken bir şeyler vardı. Tam üç saat boyunca duvarın yanındaki basamaklara oturup Rivera’nın duvarı boyamasını izledi.

Ertesi gün Frida okuldaki arkadaşlarına “Gelecekte benim Diego Rivera’dan bir çocuğum olacak” diyecekti. Arkadaşları “Senin gibi sıska bir kızı o dev gibi şişman adam ne yapsın” diyerek gülüşmeye başladılar. Frida ise üç saat boyunca resim yapmasını izlediği adamın hayatının en önemli kişisi olacağını hissediyordu.

Okuldaki en iyi arkadaşı Alejandro Gomes Arias’tı. Kendinden yaşça büyük olan zeki ve kültürlü bir delikanlıydı. Yavaş yavaş Frida ile güzel bir dostluk kurmuşlardı. Artık sık sık birlikteydiler ve bir süre sonra bu dostlukları aşka dönüştü. Frida ilk kez aşık olmuştu.

Otobüs Kazası

17 Eylül 1925′ tarihinde bir öğleden sonra, okul çıkışı her zamanki gibi Alejandro’yla birlikte şehirdeki otobüslerden birine bindiler. Tam iş çıkışıydı, insanların evlerine döndükleri bir saatti; otobüs ağzına kadar doluydu. Bu saatler iki genç sevgilinin evlerine dönmeden önce birlikte geçirdikleri son anlardı. Frida ile Alejandro otobüste yan yana oturmuş sohbet ediyorlardı. Derken yolun diğer yanından gelen bir tramvay otobüsü fark etmeyerek hızla tam ortadan otobüse çarptı. Çarpışmanın şiddeti o kadar büyüktü ki otobüs yerden havalandı ve parçalanarak yere çakıldı. Bir çok kişinin öldüğü kazada, tramvayın demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Omurgası üç yerinden kırılmış, çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı otobüsün altında kalmıştı.

Kazadan sonra uzun bir süre korseler, hastaneler ve doktorlar arasında kaldı. Kazadan ancak bir ay sonra hastaneden çıkabildi. Eve geldiğinde ona özel bir oda hazırlandı çünkü uzunca bir süre evde yatalak olarak yaşamak zorundaydı. Ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Kendisini görebilsin diye babası odanın tavanına kocaman bir ayna koydurmuştu. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yapmaya başladı. İlk oto-portresi, “Kadife Elbiseli Otoportre“‘dir.

Frida’ya kazadan daha çok acı veren olay ise sevgilisi Alejandro Gomes Arias kendisine olan tavrıydı. Kazadan sonra ne hastaneye ne de eve bir gün bile kendisini ziyarete gelmemiş hata birkaç ay sonra haber bile vermeden ülkesini terk ederek yurtdışına gitmişti.

1927 yılı sonuna kadar hayatı yatakta ve korselere bağlı olarak geçti. 1927 yılı sonunda ancak yürümeye başlayabilmişti. Frida yataktan kurtulmuş artık hareket edebiliyordu. Yatakta geçirdiği dönme boyunca onu acılarından bir nebze olsun kurtartan resim sanatında ilerlemek için kendini yetiştirmeye karar verdi. Frida, bu dönemde sanat ve politika çevresiyle yakınlaşmaya başladı. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş oldu. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmaya başladılar. Frida’nın siyasi düşüncesi de bu dönemde gelişti.  1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu.

Komünist Partiye üye olduktan sonra akşamları hareketli geçmeye başladı. Her akşam ya bir gösteri ya da uzun süren parti toplantıları oluyordu. Frida uzun yıllarını yatakta geçirmiş birisi olarak her akşam bir gösteriye katılıyor neredeyse toplantıların hepsine iştirak ediyordu. Hayatının erkeği olacak kişiyle Diego Rivera ile bu toplantılardan birinde karşılaştı. Yıllar önce üç saat boyunca resim yapmasını izlediği adam artık onunla aynı siyasi görüşü paylaşan yoldaşı olmuştu.

Diego çapkın bir erkek olarak tanınıyordu. Paris’te yaşarken Marievna Vorobiev isminde Rus bir kadınla aşk yaşamış ve ondan Marika adlı bir kızı olmuştu. Meksika’daysa kendine modellik yapan hemen hemen herkesle ilişkiye giriyordu.

Ve evlilik

Buna rağmen Frida bu ünlü ressamdan vazgeçemedi. 23 Ağustos’ta, Mexico City’de “La Prensa” gazetesinde bir haber yayınlandı: “Geçtiğimiz çarşamba günü, çapkın hayatıyla tanınan dünyaca ünlü ressam Diego Rivera öğrencilerinden biri olan Bayan Frida Kablo’yla evlendi

Frida, Kahlo kardeşleri arasında en son evlenen olmuştu. Onun evlenmesi annesini çok rahatlattı. Çünkü hem o dönemde evde kalmış bir kız olmak pek iyi karşılanmıyor hem de ailesi Frida’nın tıbbi masraflarını ömür boyu tek başlarına karşılamaktan korkuyorlardı. Bu yüzden Diego Rivera’nın şişman, çirkin, sanatçı, bohem, komünist, ateist, çapkın biri olmasına pek aldırmadılar.

Diego dünya çapında tanınan başarılı bir ressamdı ve ülke çapında da tanındığı için çok iş alıyordu. Eğitim Bakanlığı’nın duvar resimlerini bitiriyor sonra Sağlık Bakanlığı’nın duvarlarıyla ilgilenmeye başlıyordu. Bir zaman sonra, hükümetin talebi üzerine Ulusal Saray’ın bir bölümünü de dekore etmeye başlamıştı. Bu çalışmalar onun başarısını gün geçtikçe daha fazla arttırıyordu.

Evlendikten sonra Frida’nın da sağlığı yerine gelmişti. İşte o sıralarda hamile kaldı. Zaten aşık olduğu adamdan uzun zamandan beri bir çocuk istiyordu. Ama yine kader Frida’ya farklı bir yol çizecekti. Doktor kontrolüne gittiği ilk gün doktoru ona leğen kemiğinde doğuştan bir kusur bulunduğunu, bunun gebeliğini tamamlamasını engel olacağını eğer çocuğu doğurmaya ısrar ederse ya çocuğunu kaybedeceğini ya da kendi canından olacağını söyledi. Frida kötü kaderine bir kez daha isyan ederek Diego’nun da ısrarlarıyla çocuğunu aldırmak zorunda kalacaktı.

Amerika Günleri

Diego Rivera 1930 sonbaharında bir dizi duvar resmi yapmak üzere Amerika’ya davet edildi. Amerika hükümeti ilk defa ülkesine sosyalist bir ressamı davet ediyordu. Aslında tüm dünyaya sosyalist bir ressamı davet etmekle ne kadar liberal olduklarını göstermek istiyorlardı.

Diego ve Frida Amerika da heykeltraş Ralph Stackpole’ün evine yerleştiler. Frida burada yeniden düzenli olarak resim yapmaya başladı. Meksika’dayken resim tarzından etkilendiği kocası Diego’nun etkisinden nihayet kurtulmaya başlamış artık kendi tarzını bulmuştu.

1932 yılına kadar iki yıl Amerika’da kaldılar bu sırada Henry Ford ve Amerika hükümetinin desteğiyle Diego bir çok duvar boyadı.

Frida Amerika’da olmaktan mutluydu güzel bir hayatı vardı tek eksik kesinlikle bir çocuktu. Hala deli gibi sevdiği adama çocuk vermek istiyordu. 1932 yılında ikinci kez hamile kaldı. Bu kez çocuğunu aldırmak istemiyordu. Amerika’daki doktorlar da onun bu kararını destekliyordu. Hamileliği boyunca ciddi bir doktor desteği alarak çocuğunu doğuracağına inanıyordu. Diego ise Frida’nın hayatından endişe ediyor çocuğu doğurmaması gerektiğinde ısrar ediyordu. Maalesef kötü kader bir gece yarısı gerçekleşti. Frida 4 Temmuz 1932’de bir kanamayla uyandı acilen ambulansla Henry Ford Hospital’a götürüldü bu kez düşük yapmıştı.

17 Temmuz’da Frida, Henry Ford Hospital’dan çıktı. Aşırı derecede yorgun ve üzgündü ama hiç zaman kaybetmek istemiyordu hemen çalışmaya koyuldu. Yarıda kalan gebeliğini konu alan eskiz dizisini sürdürdü ve sonunda metal bir levha üzerine yağlıboyayla yaprığı o ünlü “Henry Ford Hastanesi” adlı tablosunu bitirdi.

Frida ve Diego çifti 1932 yılı sonuna doğru tekrar Mexico City’ye dönmeye karar verdiler. Meksika da Frida’nın çocukluğunun geçtiği eve babasının evine “Mavi Ev” e dönmüşlerdi. Dönüşleri Frida için yeni bir kötü kaderin başlangıcı olacaktı. Bu kötü olayı Frida günlüğüne şu cümlelerle yazmıştı;

“Diego her zaman çapkın bir adamdı fakat ona olan aşkım bana onu olduğu gibi kabullenmek zorunda bırakmıştı fakat Diego, sanki başka kadın kalmamış gibi küçük kardeşim Cristina ile bir ilişki yaşamaya başladı. Bu, benim yarama bıçak sokmak gibi bir şeydi, çünkü Cristina bir anlamda benim parçam gibiydi ve benden daha iyi durumdaydı. Bu olay karşısında hoşgörülü ve özgürlükçü olmaya çalıştım. Fakat ne kadar özgürlüğe inan bir kadın olsam da kendimi bir kısır döngünün içinde olmaktan kurtaramıyordum. Aylar geçiyor, ilişkileri hala sürüyordu.”

Bu olay Frida’nın da kocasını aldatmasına neden oldu. Bir süre sonra Diego’ya olan kızgınlığından dolayı sadece bir inat uğruna heykeltıraş Isamu Noguchi’yle bir aşk ilişkisine girdi. Bu gizli ve yasak aşkı Diego ile kardeşi Cristina ‘nın ilişkisi bitene kadar devam etti.

Diego Meksika’ya geri döndükten sonra Meksika Komünist partisinin eleştirilerine maruz kaldı. Amerika davetini kabul ettiğinden beri Meksika’daki komünistler onu araların kabul etmiyordu. O da daha liberal bir siyaset izleyen Troçkistlere yaklaştı. 18 Temmuz 1936’da İspanya’da iç savaş patlak verdiğinde, Meksika’nın başında reformcu ve liberal Cumhurbaşkanı Lazaro Cardenas vardı. Liberal özgürlüğü savunuyor Meksika’da daha önce hiç olmadığı kadar ifade özgürlüğüne izin veriyordu.

Frida ve Troçki Aşkı

Lev Davidoviç Troçki 1929 yılında Stalin tarafından ülkesinden sınır dışı edildiğinden beri Türkiye’de, Norveç’te ve Fransa’da sürgün hayatı yaşamıştı. 1937 yılında Lev ve Natalya Troçki çifti Meksika hükümetinden siyasal sığınma talep ettiler. Meksika sığınma talebini geri çevirmedi. 9 Ocak 1937’de Troçkiler, Meksika’ya geldi. Frida ve birkaç arkadaşıyla birlikte onları karşılamaya gitti. Troçki, Diego’yu yaptığı resimlerden tanıyordu. Diego’nun onları evinde misafir etme davetini geri çevirmedi ve büyük bir polis korteji eşliğinde Mavi Eve geldiler.

Troçki güçlü, son derece akıllı bir adamdı. Hayatının tehlikede olduğunu Stalin’in kendisine suikast düzenlemek istediğinin farkındaydı. Üç yıldır takip altında tutulan elli sekiz yaşındaki Troçki Mavi Eve geldiği için mutluydu.

İlk başlarda Frida ile Troçki’nin ilişkileri derin bir dostluk ilişkisini andırıyordu fakat o evde saklanan bir gerçek vardı Troçki ve Frida gizli bir aşka başlamışlardı. Nasıl olduğunu ikisi de anlamamıştı. Dikkatli olmaya çalışıyorlar Natalya fark etmesin diye aralarında İngilizce konuşuyorlardı. Okuması için kendisine verdiği kitapların içine Troçki, Frida’ya yazılmış aşk mektupları koyuyordu. Fakat hiçbiri Natalya’nın gözünden kaçmadı. Diego’nun ise hiçbir şeyden haberi yoktu.

Aralarındaki ilişkiyi Troçki’nin eşinin fark etmesi üzerine Troçki Mavi Evden ayrılmak zorunda kaldı. Bir süre sonra Ramon Mercader adlı Stalinist, İspanyol gazeteci kılığına bürünerek röportaj yapmak bahanesiyle Troçki’nin kaldığı eve gitti. Fırsat bulunca da başına buz baltasıyla vurmak suretiyle ağır şekilde yaraladı. Troçki aldığı yara nedeniyle ertesi gün hayatını kaybetti.

Bu olaydan kısa bir süre sonra Frida tekrar Amerika’ya döndü. Sık sık sağlığı bozulan Frida, vücudundaki ve hayatındaki acılarla başa çıkabilmek için bütün gücüyle resim yapmaya devam etti. Yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmaya başladı. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük bir ün getirdi, 1939’daki Paris sergisiyle sanat çevresinden övgüler topladı.

1943’te tekrar ülkesine geri döndü. La Esmeralda adlı yeni açılmış olan bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeye on yıl boyunca devam etti.

1948 yılında Meksika Komünist Partisi’ne yeniden üye oldu. Parti çalışmalarına sağlığı elverdiğince devam etti. Ancak 1950’de omurgasında yeniden problemler başladı neredeyse bir seneye yakın hastanede yatmak zorunda kaldı.

Son sergisini Nisan 1953’de Mexico City’de yaptı. Hastanede yaptığı resimlerden oluşan kişisel bir sergiydi. Bu sergi yeniden onu hayata bağlamıştı fakat Frida’nın sevinci üç ay sonra Temmuz’da sağ bacağının kesilmesiyle gölgelendi. Çocukluğundan beri acısını içinde taşıdığı “Tahta Bacak Frida” değildi artık.

Frida Kahlo, son tablosu “Yaşasın Yaşam” isimli natürmortu bitirdikten bir süre sonra 13 Temmuz 1954’te henüz 47 yaşında akciğer ambolisi nedeniyle hayata veda etti.

Günlüğüne yazdığı son cümle belki de onun yeni bir hayata duyduğu özlemiydi;

“Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.”


Yorum bırakın