İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır ve bu sosyal varlık olma özelliğini, kendisini ve çevresini dönüştürerek gerçekleştirir. Sosyalleşmek ise ancak iletişimle mümkün. İletişim ise anlamak ve anlaşılmak üzerine kurulu bir süreçtir.
Günlük hayatın içinde bir şekilde bir çok kişiyle iletişim içine gireriz. Her iletişime girdiğimiz kişi için olmasa bile iletişim içine girdiğimiz bir çok kişi bize pozitif ya da negatif yönde bir şeyler katar. Bu nedenle, doğru ve etkili iletişim kurmak önemlidir.
Doğru iletişim ise ancak anlamak ve anlaşılmakla mümkün. İletişim sürecinin devam edebilmesi için karşı tarafın duygularını ve düşüncelerini doğru bir şekilde kavramak büyük önem taşıyor. Bu yüzdendir ki anlaşılmadığımızı hissettiğimiz bir iletişimi sürdürmek genellikle zorlayıcı oluyor.
Empati kurabilmek bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak, onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlayabilme yetisidir. Karşımızdaki kişiyi anlayabilmenin belki de en iyi yolu ise o kişiyle empati kurabilmektir. Bir Kızılderili atasözünde ifade edildiği gibi, “Karşındaki kişinin ayakkabılarını giyerek dolaşmadan onu asla doğru anlayamazsın.” Empati, bir kişinin bakış açısını anlamak, onun duygularını paylaşmak ve kabul etmek üzerine kurulu bir süreçtir ve bu süreç üç önemli aşamayla gerçekleşir.
Empatinin ilk aşaması, empati kurmak istediğimiz kişinin penceresinden bakabilmektir. İkinci aşama ise, onun baktığı pencereden bakarken onun gibi hissederek düşünebilmektir. Üçüncü ve son aşama ise, anladıklarımızı kendi hissiyatımızdan arındırarak, yargılamadan kabul edebilmektir. Bu da karşı tarafı dinleyebilme yeteneği ve kendi önyargılarımızdan arınabilme becerisini gerektirir.
Efsaneye göre günümüzden binlerce yıl önce dünya üzerinde yaşayan insanların tamamı aynı dili konuşuyormuş. Ve o dönemlerde Medeniyetin Beşiği olarak tanımlanan Mezopotamya topraklarında yaşayan Babil Halkı dünyadaki en gelişmiş medeniyetmiş. Bir gün bu gelişmiş medeniyetin halkı, Tanrıları adına bir kule yapmak için kolları sıvamışlar. Kuleyi yapmalarının ise tek bir amacı varmış; Gökyüzünde yaşadığı düşünülen Tanrıları Marduk’a ulaşmak ve onunla da doğru bir iletişim kurabilmekmiş.
Birbirleriyle çok doğru bir iletişim kuran Babiller birbirlerini çok iyi anlayabildikleri için kulenin projesini kısa zamanda tamamlayarak kulenin inşasına başlamışlar. Kuleyi dayanışma içinde yapacaklarına olan inançları toplam yedi kat kuleyi kısa zamanda tamamlamalarını sağlamış. Kule o kadar ihtişamlı ve o kadar yüksekmiş ki yedinci katını aşağıdan görebilmek mümkün değilmiş. Yedinci kata çıkan insanlar ise aşağıya doğru baktıklarında, güçleriyle ve bilgileriyle neler başarabileceklerini görmüşler. Bu duyguyu hissedip aşağıya inenler, oluşan egolarını da beraberinde getirmişler ve egoları birbirleriyle olan doğru iletişimi engellemeye başlamış.
Tam o anda Tanrı Marduk’un eli kulenin en tepesinde görülmüş. Tanrı egolarıyla böbürlenen tüm insanlığa bir ceza vermek istemiş ve aynı dili konuşarak birlik içinde yaşayan insanlığa farklı diller vermiş. Artık kimse birbirini anlamıyor, kimse aynı dili konuşmuyormuş. Birbirini anlayamayan insanlar büyük bir kargaşa içinde yaşamaya başlamışlar. Ve o günden sonra iletişim yetenekleri ellerinden alınan insanlık için hiçbir şey eskisi gibi olmamış.
Olmadı da… Çünkü gerçekliklerimiz sadece bize ait olan gerçeklikler. Gerçeklik sandığımız şeyler ise sadece bizim gerçekliğimiz. Dünyaya bakışımız bize ait öznel düşüncelerden oluşuyor, gördüğümüz gerçeklikte bu yüzden sadece bize ait olanlar.
Evet, birbirimizle konuşuyoruz, sürekli olarak birbirimize bir şeyler anlatıyoruz ama gerçekten karşı tarafın bize anlattıklarının ne kadarını onun anlattığı gibi anlıyoruz? Yoksa onun anlattıkları bizim için sadece bizim bilişsel yapımız, kendi egolarımız ve kendi duygu durumumuz kadar mı?
Gerçekliklerimiz aynı değilse karşı tarafı anlayabilme şansımız yok. Bunu yapabilmenin ise tek bir yolu var. Karşımızdaki kişiyi yargılamadan onun penceresinden bakarak yaşadıklarını anlayabilmek. İşte bunun adı empatidir.
Ne yazık ki günümüzün bireyciliği empatimizin gerçek yüzünü alıp aklımızın ve alışkanlıklarımızın uzak bir köşesine itti. Bizler gerçek empatiyi sıklıkla unutmaya başladık, bu yüzden başkalarının gerekçelerini dinlemeden kendi gerekçelerimizi kendi gerçekliklerimizle öne sürmeye çalışıyoruz. Olayları yalnızca tek bir bakış açısından görmeye alıştığımız için karşı tarafın gerçekliğini görebilme şansını da kaybediyoruz. Birde işin içine egolarımız girdiğinde durum daha da karmaşıklaşıyor.
Oysaki karşımızdaki kişiyi dinlerken egolarımızı bir tarafa bırakıp kendimizi onun yerine koyarak ne hissettiğini anlayabilsek, acı çeken birini gördüğümüzde onun acısını hissedebilir ya da mutlu olan birini gördüğümüzde onun mutluluğu bizim mutluluğumuzmuş gibi o sevinci yaşayabiliriz.
Peki bunu nasıl sağlayacağız?
Hislerimizi ve ön yargılarımızı işin içine sokmadan doğru iletişimi nasıl başaracağız? Psikologlar üç farklı empati özelliğimizi geliştirerek bunu yapabileceğimizi söylüyor.
Duygusal Empati: Karşıdaki kişinin duygularını anlayabilme yeteneğidir. Duygusal empatisi gelişmiş olan kişiler empati geliştirdikleri kişiyi görmeden de onun ruh halini anlayabilir, o kişi için endişe duyabilir, yaşadığı üzüntü veya sevinci aynı onlar gibi ve aynı anda hissedebilirler.
Bilişsel Empati: Bir kişinin nasıl düşündüğünü anlayabilmek olarak tanımlanıyor. Yani bir kişinin zihinsel durumunu ve bu duruma yanıt olarak ne düşündüğünü anlayabilme yeteneği.
Empatik: İnsanlar bazen bir başkasının yaşadığı duyguları fiziksel olarak hissedebilirler. Örneğin bir başkasının utandığını gördüğümüzde yüzümüzün kızarması gibi onunla aynı fiziksel reaksiyonları gösterebiliriz.
Birbirimizi anlayabilmemiz hem duygusal hem bilişsel gelişimimiz için önemli. Empati kurmak ise bunun gerçekleşmesini sağlayan en önemli araç. Kim bilir belki de Marduk, sırf insanların narsist egoları yüzünden tüm dilleri birbirine karıştırmıştır; böylece insanlar ya hiçbir zaman birbirlerini anlayamayacaklardı ya da yeniden anlayabilmek istiyorlarsa tek yapmaları gerekli olan şeyin egolarını törpülemeleri olduğunu öğreneceklerdi.
Marduk’un kehanetinden kurtulmanın tek yolu belki de empatidir…
