“İntikam soğuk yenen bir yemektir” derler. Hatta bu sözü bir basamak daha ileri götürüp “Soğuk ya da sıcak olması fark etmez, her iki durumda da lezzetlidir” diyen de var. Victor Hugo ise “En büyük intikam affetmektir” diyor.
“İntikam” ve “Affetmek” kelimelerinin aynı cümlede kullanılmasının garipliğini bir yana bırakırsak bu cümleden pozitif bir anlam çıkması bile bence çok ilham verici.
Affetmek, insanın içsel yolculuğunda önemli bir durağa denk düşer fakat yine de ne gariptir ki biz çoğunlukla affetmemeyi seçeriz. Nefretimizi içimizde saklar, bize yaşatılan acının aynısını bize o acıyı yaşatanın da bir gün yaşamasını isteriz. Hatta bazılarımız daha da ileri gidip hayatlarına içlerinde taşıdıkları intikam ateşiyle tutunurlar. Bir süre sonra da öyle bir noktaya gelirler ki kinleri yaşama nedenleri oluverir.
İntikam duygusuyla yaşamaya devam ettiğimiz süre boyunca eğer içimizdeki o acı ile yüzleşemezsek hissettiğimiz duygular bizi öyle bir sarıp sarmalar ki, o nefret sadece kin duyduğumuz kişi ya da kişilerle de sınırlı kalmaz tüm hayatımızı kaplar. Sonra da bir bakarız ki herkese ve her şeye içimizdeki kinle bakmaya başlamışız.
Elbette, böylesi bir hayatı devam ettirmek hem zor hem de çok yorucu. Çünkü ben, içimizde taşıdığımız intikam duygusunun bir yanlışı devam ettirmekten başka bir işe yaramadığını ve zamanla bizi sevgisizliğe ittiğini düşünüyorum.
Bu yüzden her zaman Victor Hugo’nun cümlesinin yanında olmaktan yanayım. En büyük intikamın affetmek olduğunun…
Peki bunu yapmak kolay mı? Ben kendi adıma, affetmenin o kadar da basit bir şey olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine zaman ve çaba gerektiren, karmaşık, derin ve son derece kişisel bir eylem olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle affetmek, unutmak anlamına gelmediği gibi, bize acı veren olayın varlığını inkâr etmek anlamına da gelmez. Yine de bu kararı vermek oldukça zordur ama sonuçlarını gördüğümüzde zamanla affetmenin kendimize verdiğimiz bir hediye olduğunu da anlarız; bizi özgür kılan ve hayatımızın dizginlerini yeniden geri almamızı sağlayan bir hediye.
Çünkü “Affetmek” eyleminin özgürleşmek gibi bir sonucu vardır. Affeden kişi affettiği kişiden veya olaydan uzaklaşarak onu orada, geçmişte bırakarak özgürleşir ayrıca içinde taşıdığı duygu çatışmalarından da kurtulur çünkü affetmek özünde düşünsel ve duygusal bir karardır.
Aslına bakarsanız affedemediğimiz kişi ya da olayı hep kafamızda tuttuğumuz sürece hem üzerimizde büyük bir yük taşıyor hem de karşı tarafa bir ders vermek adına o olayı büyüterek daha da çirkinleştirecek şeyler yapabiliyoruz. Böylece daha düne kadar çok iyi dost olan her şeylerini birbiriyle paylaşan iki kişi bir an da birbirlerinin kötü yönlerini görmeye başlıyor. Ne tuhaf değil mi?
Aslına bakarsanız içimizdeki kin, karşı tarafın bizi acıtan bir hatasından büyüyerek bize geliyor ve biz o acıyla yüzleşmek yerine onun da bizimle aynı acı hissini duymasını istiyoruz. O sırada affetmek diye bir kavram aklımızdan bile geçmiyor. Sadece hissettiğimiz acıya odaklanıp o acıyı daha fazla büyütüyoruz.
Oysaki affettiğiniz an vazgeçersiniz. Çünkü affetmek bir anlamda bir şeyden ya da bir kişiden vazgeçmektir. Bir aşktan, bir sevgiliden, bir duygudan, bir alacaktan, bir özürden hatta bir gururdan vazgeçmektir. Vazgeçince sizi birbirinize bağlayan bağ kopar ve siz affederek o olaydan özgürleşirsiniz. Büyük usta Nazım Hikmet’in affettiği kişiye dediği gibi; “Bence artık sen de herkes gibisin”
Affetmek, bir anlamıyla kabullenmek, kendi haline bırakmak olduğuna göre, vazgeçtiğiniz şeyi aynı zamanda affetmiş sayılırsınız. Kısacası affetmek özünde bir vazgeçiştir.
O yüzden affedin gitsin. O zaman göreceksiniz ki affedemediğiniz olaya ya da affedemediğiniz kişiye harcadığınız enerjiyi ve zamanı başka bir şeye veya başka bir kişiye harcayarak daha kazançlı çıkacaksınız.
Bu yüzden böyle durumlarda olayı silip atmak en iyisi. Ama unutmayın ki affetmek mutlaka bir uzlaşma anlamına gelmediği gibi o kişiyi unutmak, onu küçümsemek veya haklı çıkmak anlamına da gelmiyor. Bu daha çok karşı tarafın bizde artık bir acıya neden olmadığından emin olmak, başkalarıyla ve kendisiyle barışmak anlamına geliyor. Unutmayın ki affetmek bir zayıflık ya da bir yenilgi eylemi değil aksine sizi özgür kılacak bilinçli bir karardır. Gerisini ise zamana bırakın kendiliğinden geliyor zaten.
Bir de şu gurur meselesi var tabii… Affettiğiniz zaman üçüncü kişiler tarafından gurursuz olduğunuz düşünülüyor. “Madem affedecektin o kadar acıyı neden yaşadın” deniliyor. Birden bire geniş yürekli bir insan damgası yiyorsunuz. Oysaki affettiğiniz de gurursuz olmuyor aksine bu kini içinizde bu kadar zaman tutarak ne kadar saçma bir hareket yaptığınızı görüyorsunuz. Aynı zamanda size acı veren kişi ve olaydan da kısa zamanda uzaklaşıyorsunuz. Sonra gerisini zaten zaman hallediyor ve geçen zaman size arka arkaya hediyeleriyle gelmeye başlıyor.
Birini affettiğiniz gün kendinizi izleyin; bir bakın bakalım hayatınızda neler değişiyor? Hayata bakış açınızdan tutun da nefes alışınızın bile değiştiğini göreceksiniz, bir an da üstünüzdeki ağırlık yok olacak, gülümsemeniz değişecek en önemlisi affedemediğiniz olaya ve kişiye karşı sıradanlaşan duygularınız bakış açınızı değiştirecek.
Affetmeyi seçin sonra da arkanıza yaslanıp olanları izleyin…
