Sonsuzluktaki Geçici Anlar

Eminim ki yaşadığımız hayat yolculuğumuzda kendimizi bir an için her şeyden sıkılmış, bıkmış, bunalmış hatta boğuluyormuş gibi hissetmeyenimiz olmamıştır. Özellikle bu gibi anlarda, her şey üst üste yığılmış gibi görünür bize ve bu duygu devam ettiği sürece bize kendimizi olduğumuzdan çok daha kötü hissettirir. Hatta o güne kadar deneyimlerimizden edindiğimiz tüm olumsuz düşüncelerimiz bile birden bire yüzeye çıkar. Sanki ebediyen sürecek bir olumsuzluk içine girmiş gibi hissederiz.

Ancak zamanla yaşadığım tecrübeler bana şunu gösterdi ki; olumsuz duygular hissettiğimde veya kötü bir gün geçirdiğimde bu benim kötü bir hayatım olduğu anlamına gelmiyordu.

Çünkü bu gibi durumlarda profesyonel hayat koçları ve yüzyılımızın trendi olan kişisel gelişim kitapları bizlere “Olumsuz duygular hissettiğinizde bu duyguları hissetmenize izin verin, onları bastırmayın. Bu gibi günlerde kendinize ekstra sevgi gösterin. Elinizdeki her şeyi bırakın ve size mutluluk veren şeyleri yapın. Mesela sevdiğiniz bir kitabı tekrar okuyun, en sevdiğiniz filmi yeniden izleyin, bir süre yaşadığınız rutininize bir mola verin. Bunlar sizi olumsuz duygulardan kurtaracaktır” dese de ben genellikle yaşadığım bu olumsuzluğun sonsuza kadar benimle kalmayacağını düşünürüm ve garip ama o anda kendimi huzurlu bir duygunun içinde bulurum.

Çünkü hayat her zaman mutlu olmakla anlam bulan bir süreç değildir. Hayatın içinde olumsuz duygularında olduğunu kabul etmek gerekir.

Ancak böylesi bir düşünce yapısına gelmek için öncelikle yaş almak gerekiyor ve bazen sadece yılların üzerimizden geçip gitmesi de bu düşünceye gelmemizde yeterli olmayabiliyor. Bizi bu düşünceye götüren en önemli faktör çoğu zaman geçip giden yıllar içinde yaşadığımız tecrübeler oluyor. Bu bağlamda, Antik Yunan filozofu Epiktetos’un düşünceleri bize önemli bir perspektif sunar: “Bir insanın ne düşündüğü ne hissettiğinden daha önemlidir. Dışsal koşullar değil, içsel tutumlar belirleyicidir.” Yani, olumsuz duyguların geçici olduğu ve içsel tutumumuzun bu duygularla nasıl başa çıkacağımızı belirlediği görüşü, yaşadığımız tecrübeleri anlamlandırmamıza yardımcı olabilir.

Günümüzde, kapitalist yaşam tarzı, mutluluğu belirli ürünler, deneyimler veya statüler sağlamamıza dayatıyor. Sosyal medya, reklamlar ve popüler kültür aracılığıyla bize sunulan mutluluk modelleri, çoğu zaman tüketim üzerine kurulu bir hayatı idealleştiriyor. Bu sistem, mutlu olmanın yolunu daha fazla satın almak, daha çok tüketmek ve daha yüksek bir statüye ulaşmak olarak gösteriyor. Ancak bu döngü, kalitede tatmini sağlamaktan çok, hayatımızda sürekli devam eden sonu gelmez eksiklikleri yaratmaktan öteye geçmiyor. Böylesi bir durumda elde ettiğimiz yeni “mutluluk” kaynağı, kısa bir süre sonra gücünü kaybediyor ve yerine yenisini koyma ihtiyacı doğuyor.

Bu noktada, Alman filozof Arthur Schopenhauer’ın “İnsanın en büyük hatası, mutlu olmayı bir şeylere bağlı kılmasıdır,” şeklindeki görüşü dikkate değerdir. Schopenhauer’a göre, gerçek mutluluk, dışsal koşullardan bağımsız bir içsel huzurdan kaynaklanır. Kapitalist toplumun dayattığı dışa dönük tüketim odaklı mutluluk arayışı ise bizi geçici mutluluklarla sevindirirken içsel huzuru bulma yolunda büyük bir kısır döngünün içine iter.

Bu kısır döngü içinde, belki de asıl mutluluk basit bir şekilde yaşamanın farkına varmaktan geçiyordur diye düşünüyorum. Sahip olduklarımızın fazlalığından ziyade, onların bizim üzerimizdeki etkileri, küçük anların doyumu, samimi ilişkilerin verdiği iç huzur belki de sahip olduklarımızın fazlalığından çok daha önemlidir.

Bu yüzden ben yaşanılan kötü günleri gökyüzünü karartan yağmur bulutlarına benzetirim; bir anda gelir ve gökyüzünü karartırlar ama bir süre sonra bir rüzgarla beraber hepsi dağılıp kaybolduğunda güzel bir güneş, bir gökkuşağıyla birlikte tekrar gökyüzünde belirir. Ve artık eminim ki yüzyıllar öncesinde “Her şey bitmek için başlar” diyen Marcus Tullius Cicero haksız değildi. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmediği gibi hiçbir kötü günümüz de sonsuza kadar sürmüyor.

Unutmayın ki bu hayatta hiçbir şey kalıcı değildir; en kötü duygular bile… Her geçici an, sonsuzlukta sadece bir anda iz bırakır. İçsel dengenin bulunması ise sonsuza dek süreceğini zannettiğimiz bu geçici anların kabul edilmesiyle mümkündür.


Yorum bırakın