Henry David Thoreau: “Walden”

Modern yaşamın karmaşası içinde, bireyler giderek kendilerine yabancılaşma duygusuyla yüzleşiyor. Kapitalist sistem, insanları yalnızca ekonomik varlıklar olarak görerek, insan ilişkilerini ve duygusal bağları yüzeyselleştiriyor. Şehirlerin gri beton yapıları arasında kaybolan insanlar, her sabah işe gitmek için evlerinden çıktıklarında, kendi içsel dünyalarından uzaklaştıklarını hissediyorlar. Şehir yaşamı, bir yandan birey için birçok fırsat sunsa da diğer yandan bireylerin ruhsal sağlığını tehdit eden bir yalnızlık hissi doğuruyor.

Her gün, aynı yolları takip ederek iş yerlerine giden insanlar, günlük rutinlerinin sıkıcılığı içinde kayboluyorlar. Bu tekrarlayan yaşam tarzı, bireylerin özgünlüğünü yok ediyor; yaşadıkları günleri, bir önceki günün kopyası haline getiriyor. Özel hayatları ise kısa mutluluklar, alışveriş merkezlerinde geçirilen zaman veya televizyon ya da sosyal medyada geçirilen dakikalarla sınırlı kalıyor.

Kapitalizmin dayattığı bu tüketim toplumu düzeninde, insanlar hem kendilerinden hem de birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan bireyler haline geliyor.  

Kapitalizmin getirdiği bu kaos ortamının çok önemli bir eleştirisini ise Henry David Thoreau, 1847 yılında belki de en ünlü eseri olan ““Walden”” adlı kitabında yazmıştır.

Thoreau, Amerikalı bir harita mühendisiydi aynı zamanda bir yazar, şair, doğa bilimci, düşünür, eylemci ve bir natüralistti. Massachusetts, Concord’da doğdu ve hayatının büyük kısmını doğduğu kasabada geçirdi. 1837’de Harvard Üniversitesi’nden mezun olan Thoreau, 1845’te Kapitalizmin yabancılaşma duygusundan uzaklaşmak için Massachusetts’teki Walden Gölü’nün kıyısında bir kulübe inşa etti ve iki yıl boyunca göl kenarındaki bu ormanda yaşadı. İki yıl sonra ise yaşadığı bu deneyimi “Walden” adlı başyapıtıyla kaleme aldı.

Henry David Thoreau’nun “Walden” adlı eseri, insanın kendine ve çevresine yabancılaşması meselesini derinlemesine inceleyen bir başyapıt olarak kabul edilir. Thoreau, Walden gölü kıyısında tam iki yıl boyunca doğayla iç içe sade bir yaşam sürerek, modern hayatın getirdiği yabancılaşmaya karşı kendince bir duruş sergilemiştir.

Yabancılaşmaya Karşı Sade Yaşam

Thoreau, “Walden” boyunca, şehir yaşamının bireyi doğasından ve özünden nasıl kopardığını vurgular. Kapitalist sistemin bireyi, sürekli bir tüketim ve üretim döngüsüne hapsederek içsel bir tatminsizlik yarattığını düşünür. Bu, tam anlamıyla Marx’ın yabancılaşma kavramıyla örtüşen bir bakış açısıdır. Thoreau, bu yabancılaşmayı aşmanın yolunun, basit ve sade bir yaşam sürmek olduğunu öne sürer. Ona göre, şehir yaşamındaki “gereksiz” lükslerden kaçınmak, insanın gerçek anlamda tatmin olmasını sağlar.

“İnsanlar ev inşa ederler, yalnızca onun bir hapishane olduğunu öğrenmek için.”

Bu cümle, modern dünyanın sunduğu materyalizmin ve sahte refahın, insanları nasıl ruhsal bir esarete sürüklediğini göz önüne serer. Thoreau’nun doğaya dönme çağrısı, bireylerin kendilerini bulmaları ve yabancılaşmadan kurtulmaları için bir kaçış yoludur. Kapitalist sistemin sunduğu lüksler yerine, sade bir yaşamın bireyi özgürleştireceğini savunur.

Doğayla Yeniden Bağ Kurma

Thoreau’nun “Walden” kitabında önemle vurguladığı temalardan biri de insanın doğayla olan bağını yeniden keşfetme ihtiyacıdır. Thoreau, modern insanın doğadan kopmuş olmasının duygusal ve ruhsal açıdan derin bir boşluk yarattığını söyler. Oysaki doğa, insanın kendisiyle yüzleşebileceği ve anlam bulabileceği bir alan sunar. Thoreau için doğayla iç içe yaşamak, bireyin kendine yabancılaşmasını aşmak için en güçlü araçlardan biridir.

Bu noktada Thoreau, doğanın insan ruhunu iyileştirici gücüne inanır. Doğanın sadeliği ve döngüselliği, kapitalizmin karmaşık, yapay ve hızlı yaşam tarzının birebir zıddıdır. Thoreau, doğanın insanın kaybolmuş olan içsel dengesiyle yeniden bağ kurmasına olanak sağladığını şu sözlerle ifade eder:

“Doğanın kucağına koşuyorum, çünkü her adımda bir mucize var.”

Thoreau bu cümlesiyle insanın doğayla kuracağı bağın onun ruhsal sağlığını iyileştireceğini ve duygusal bir denge yaratacağını söyler. Thoreau’ya göre, insan doğanın döngüselliği içinde kaybolarak kendi döngüsel yabancılaşma hissini kırabilir.

Bireysel Özgürlük ve İçsel Yolculuk

“Walden”’ın ana mesajlarından biri, insanın gerçek özgürlüğe ulaşması için toplumsal normlardan sıyrılması ve kendi içsel yolculuğuna odaklanması gerektiğidir. Thoreau, bireyin kapitalizmin dayattığı kalıplar içinde sıkışıp kaldığını ve bu nedenle özgünlüğünü kaybettiğini savunur. Toplumun dayattığı “Başarı” ve “Zenginlik” hırsı, bireyleri kendilerine yabancılaştırır. Bu yabancılaşmanın üstesinden gelmenin yolu ise, toplumsal beklentilerden koparak bireysel bir yaşam tarzını benimsemektir. Bunun için ise sahip olduklarımızın kıymeti bilmekten bahseder.

“Gözlerinizin, sahip olduklarınızı görmesini dilerim.”

“Gözlerinizin, sahip olduklarınızı görmesini dilerim.”

Thoreau’nun “Walden”’de doğada tek başına yaşamayı seçmesi, Marx’ın kapitalist sistemde bireyin kendini üretimden kopmuş bir nesne gibi hissetmesine karşılık, kendi hayatı üzerindeki kontrolü yeniden ele almasının bir yoludur. Thoreau, bireylerin kendi değerleri ve içsel istekleri doğrultusunda bir hayat kurmalarını teşvik eder. Böyle bir yaşamda, bireyler çevrelerine yabancılaşmaz, aksine kendileriyle ve doğayla derin bir bağ kurarlar. Oysaki insan kapitalist toplum içinde her gün aynı şeyleri yapan bir makineye dönüşmüştür.

“Kendini her gün tamamen yenile; bunu yeniden yap ve yeniden ve yeniden, sonsuza kadar”

Kapitalizmin Dayattığı Zaman Algısı

Thoreau’nun “Walden”‘de yaptığı bir diğer önemli vurgu, modern yaşamın zaman algısına yöneliktir. Kapitalist toplum, zamanı bir üretim aracı olarak görür ve tüketim toplumu içinde yalayan insanlara her anın verimli bir şekilde kullanılması gerektiği öğretilir. Thoreau ise zamanı yeniden tanımlar ve ona farklı bir anlam yükler. Ona göre zaman, insanın kendini gerçekleştirme yolculuğunun bir parçasıdır ve aceleye getirilmemelidir:

“Zamanımı boşa harcamak istemiyorum, bu yüzden onu doğaya adıyorum.”

Bu cümle, bireylerin hızla geçen zamanın peşinde koşmalarının, kendilerine ve çevrelerine yabancılaşmalarını nasıl hızlandırdığını gösterir. Thoreau’nun zaman algısı, insanın içsel yolculuğunu tamamlaması için sabır gerektiğini ve bu sürecin ancak doğayla, sadelikle ve anın tadını çıkararak yaşanabileceğini vurgular.

Thoreau’nun “Walden”’i, kapitalist sistemin ve modern yaşamın getirdiği yabancılaşmaya karşı bir manifesto niteliğindedir. Doğa ile yeniden bağ kurma, sade bir yaşam sürme ve içsel bir özgürlük arayışı, insanın kendine ve çevresine yabancılaşmasını aşmasının yolları olarak sunulur. Thoreau, kapitalist toplumun sunduğu sahte refah ve değerlerin, insanın gerçek mutluluğunu bulmasını engellediğini ve insanı duygusal olarak tükenmiş hale getirdiğini savunur.

Ve yazıyı kitaptaki beni etkileyen cümlelerden biriyle bitirelim.

“Hayatın sonu ölümdür ama hayatın amacı, yaşamaktır.”


Yorum bırakın