“Her şey sadece öznel algıdır” ifadesi, öznel deneyimden başka hiçbir şeyin gerçek olmadığı anlamına gelir. Peki bu cümle doğru mudur? Eğer cevabınız “evet” ise Solipsizm ‘in dünyasına hoş geldiniz!
Solipsizm, %100 emin olabileceğimiz tek şeyin kendi zihnimiz ve deneyimlerimiz olduğunu söyleyen felsefi bir düşüncedir. Solipsizme göre, kendi bilincimizin dışındaki her şey ve herkes, dünyanın ve diğer insanların varlığı da dahil olmak üzere belirsizdir. Çünkü Solipsizm düşüncesi her şeyin sadece kişinin kendi zihninin bir temsili olduğunu söylüyor. Gerçekten de bizler dış dünyayı doğrudan deneyimleyen fakat deneyimlerimizi zihnimizde yaratan canlılarız. Bu nedenle bilincimizin dışında gerçek bir dünya olduğundan asla emin olamayız.
Peki bu doğru mudur?
Ben kendi adıma solipsizmin oldukça çılgın bir teori olduğunu düşünüyorum. Etrafımdaki her şeyin ve herkesin aslında var olmadığını hayal etmek benim için çok zor bir durum. Çünkü eğer solipsizm doğru olsaydı bu, kendi zihnimizin dışındaki hiçbir şeyden emin olamayacağımız anlamına gelirdi ki bu da kolay kabullenilebilecek bir düşünce değildir. Fakat öte yandan, birçok filozof ve düşünür bu düşüncenin karşısına oldukça mantıklı bir argüman koymuştur onlara göre kendi zihnimizin dışındaki hiçbir şeye güvenemiyorsak kendi varlığımızdan nasıl emin olacağız?
İşte size büyük bir paradoks.
Gördüğünüz, duyduğunuz, karşılaştığınız her şeyin sadece sizin zihninizin temsillerinden ve hayal gücünüzün ürünlerinden başka bir şey olmadığını düşünebiliyor musunuz?
Yoksa uçsuz bucaksız olduğuna inandığımız evrende yalnız mıyız?
Solipsizm, “Belki de hiçbir şey yoktur ve sen her şeyi beyninde yaratıyorsundur” diyor. Bundan şüphe mi etmeliyim?
Evet şüphe etmeliyim çünkü zaten Solipsizm, mutlak şüpheci bir kişilik pozisyonudur. Hiçbir şeyin var olduğundan emin olamayacağımız bir durumdur.
Bu şüphecilik psikozu belki de en iyi Descartes kullanılarak açıklanabilir. Rene Descartes, 1600’lerde şüpheciliği kullanarak neyin gerçekten gerçek olduğunu keşfetmeye çalıştı ve işe gerçek olduğunu düşündüğü her şeyin aslında onu kandıran kötü bir iblisin işi olduğu öncülüyle başladı. Bu yüzden her şeyden, etrafındaki dünyadan ve sonunda kendisinden bile şüphe etti. Ve nihayet bu şüphesinden “Düşünüyorum o halde varım” cümlesiyle kurtuldu. Çünkü şüphe etmesinden şüphe edemeyeceğini anlamıştı.
Başka bir harika örnek de David Hume’dur. Bu İngiliz filozof, aslında neden ve sonucu asla görmediğimizi, bunun yerine sürekli olarak birbirine bağlı bağımsız olayları gördüğümüzü bu nedenle her şeyi determinizme yani nedenselliğe bağladığımızı belirtmiştir.
Yani Hume diyor ki; elimdeki bir nesneyi elimden bıraktığımda her seferinde yere düşmesi, bir sonraki sefer de düşmesini gerektirmez. Bu nedenle, Hume nedenselliğe inanmak için hiçbir nedenimiz olmadığı sonucuna vardı.
Nedenselliğe inanmak için hiçbir nedeniniz yoksa, o zaman algılarınızın bağımsız bir dünya tarafından gerçekleştiğine inanmamızın da bir nedeni kalmıyor. Çünkü duyularımız mükemmel derecede güvenilir değil.
Bazı düşünürler ise bir adım daha ileri giderek, duyularımızın var olmadığına, bunların kurgusal, uydurma, hayal ürünü olduğuna ve duyularımızın ilettiği her şeyin sadece bir hayal ürünü olduğuna inandılar. İşte bu Solipsizmdir; gerçek dünyanın (ya da en azından sizin ve benim gerçek dünya dediğimiz şeyin) bir fantezi olduğuna dair inançtır. Tek gerçek ise hayal eden zihindir. Tabii ki eğer söz konusu solipsist bensem, benim zihnimdir. Benim zihnim dışındaki her şey zihnimin (solipsizme göre) bir yaratımıdır.
Ve şimdi belki de en tehlikeli yerdeyiz; Çünkü Solipsizm mantıksal olarak kusursuzdur. Onu çürütemezsiniz hatta elinizde solipsizmi çürütebileceğiniz argümanlarınız bile olamaz, olsa bile elinizdeki argümanlarınız da zihninizin bir hayal ürünü olacaktır. İşte bu nedenle Solipsizm doğası gereği çürütülemez bir düşüncedir.
Solipsizme göre, biz sadece kendi zihnimizdeki düşünceler ve deneyimlerle ilişki kurabildiğimiz için ve ayrıca dışımızdaki dünyayı deneyimlemek, her zaman duyularımız yoluyla, yani zihnimizin aracılığıyla gerçekleştiği için gerçekleştirdiğimiz her deneyim bize ait öznel bir deneyimdir.
Duyularımız, nesnel bir dış dünyayı değil, yalnızca zihnimizin bir yansımasını iletir. Bu nedenle, dış dünyayı ve diğer insanların varlığını doğrulamak için başvurabileceğimiz herhangi bir bağımsız kaynağımız yoktur. Dolayısıyla, dış dünyanın gerçekliğini kesin olarak kanıtlamak imkansızdır.
Eğer her şeyin bir hayal ürünü olduğunu kabul edersek, gerçek olan tek şey kendi bilincimizin varlığıdır. Bu da bizi yeniden Rene Descartes’ın ünlü “Cogito Ergo Sum” (Düşünüyorum, o halde varım) ifadesine götürür. Rene Descartes, solipsizmin kanıtlanmasında önemli bir nokta teşkil eder. Descartes, hiçbir şeyin kesinliğinden emin olamayacağımızı savunmuş, ancak düşünme eyleminin şüphe götürmez bir gerçek olduğunu söylemiştir. Solipsizm, tam olarak Rene Descartes’ın bu düşüncesinden yola çıkarak, dış dünya hakkında herhangi bir bilgiye sahip olamayacağımızı, çünkü dış dünyanın gerçekliğini yalnızca algılarımız ve zihnimiz üzerinden deneyimlediğimizi söyler. Çünkü eğer şüphe edebileceğimiz her şeyden şüphe edebiliyorsak, tek kesin bilgi şüphe edebildiğimizdir. Neden?
Çünkü hiç kimse şüphe ettiğinden şüphe edemez.
Böylelikle dış dünyadan emin olamasak bile, kendi bilincimizin varlığı artık kesindir. Bu da solipsizmin temelini oluşturur.
Solipsizmi çürütmeye yönelik herhangi bir argüman da ne yazık ki zihninin bir ürünü olarak kabul edilir. Bu, solipsizmi çürütmeye çalışan her türlü karşı argümanın yine solipsistin hayal gücünün bir yansıması olacağı gerçeğidir.
Örneğin, bir kişi solipsizmi çürütmek için “dış dünya somut bir şekilde vardır ve bunu her insan deneyimler” diyebilir. Ancak solipsist, bu argümanı, kendi zihninin bir temsili olarak değerlendirir ve “dış dünya” dediğimiz şeyin sadece zihinsel bir görüntü olduğunu savunur. Bu nedenle, solipsizmi çürütmeye yönelik her argüman, sadece solipsistin zihnindeki bir düşünce olarak kalır.
Hepsinden önemlisi solipsizmi çürütmek için bilimsel ya da Empirik (deneysel) kanıtlar da yetersiz kalmaktadır. Çünkü gözlemcinin deneysel verileri de zihninin bir temsili olarak kabul edilir. Örneğin, bir deneyde fiziksel bir nesnenin varlığını gözlemleyebilirsiniz, ancak bu sadece zihinsel bir temsilin yorumudur.
Fakat solipsizmin gerçekliğinin %100 kanıtlanması da kesinlikle imkansızdır. Çünkü bunun da bilimsel olarak ispatı yoktur.
Sonuç olarakSolipsizm, kendi zihninin dışında hiçbir şeyin varlığını kesin bir şekilde kabul etmediği için insanın dış dünya hakkında kesin bir bilgiye sahip olamayacağını savunan bir düşüncedir. Bu görüş, Descartes’ın ve Hume’un felsefi düşüncelerinde de karşımıza çıkar ve insanların dünyayı algılayış biçimleri hakkında derin bir sorgulama yaratır. Ancak solipsizm, pratikte çok yaygın bir inanç değildir ve çoğu zaman insanları yalnızlaştıran bir bakış açısı olarak görülür.
