Kategoriler

Bir şeyi düşünmeden önce onu nasıl düşüneceğimizin koşulları vardır. Tıpkı bir nesneyi görebilmek için göz kapaklarımızın açık olması gerektiği gibi düşünceyi de mümkün kılan zihinsel göz kapaklarımız vardır: bunlar kavramlar ve kategorilerdir. Kavramlar ve kategoriler olmadan biz herhangi bir şeyi düşünemeyiz.

Bu yazıda, düşünmenin iskeleti olan kavramları ve bu kavramların sınıflandırılmasını sağlayan kategorileri hem Aristoteles’in ontolojik çerçevesinde hem de Kant’ın epistemolojik sisteminde ele alacağız. Çünkü dünya sadece dışarıda gördüklerimizden ibaret değil; gördüğümüz şeyleri nasıl düşündüğümüzle de ilgili.

Kategori, en basit tanımıyla, bir varlığa yüklenen temel yüklemdir. Ancak “Kategori nedir?” sorusunu yanıtlamadan önce, “Kavram nedir?” sorusunu açıklığa kavuşturmak gerekir. Çünkü kategoriler, kavramlar hakkındaki kavramlardır; yani düşüncenin temel yapı taşları olan kavramların daha geniş sınıflandırılmasıdır.

O halde, kavram nedir?

Kavram, bir nesnenin zihindeki tasavvurudur diyebilir miyiz? Evet, ancak bu tanımı biraz daha netleştirmek gerekirse şöyle diyebiliriz: Kavram, nesnelerin tanımının zihindeki ifadesidir. Dış dünyada algıladığımız bir nesne, zihnimizde bir düşünsel temsile dönüşür; işte bu temsil, o nesnenin kavramıdır.

Hadi gelin bu tanımı biraz açalım.

Kavram, dış dünyadaki bir objeye karşılık gelir; dış dünyadaki bir objeyi zihnimizde imgesel ya da düşünsel bir forma soktuğumuz zaman onu kavramlaştırmış oluruz. Örneğin, bir odada duran sandalyeye dokunabiliriz; bu onun fiziksel gerçekliğini gösterir. Ama gözümüzün önünde sandalye yokken bir sandalye düşünebilir miyiz? Tabii ki düşünebiliriz. İşte gözümüzün önünde bir sandalye yokken düşündüğümüzde, zihnimizde oluşan şey “sandalye kavramı”dır.

Peki ya soyut olanlar? Kavram genellikle dış dünyadaki bir objeye karşılık gelir; yani somut bir nesne ya da olgu zihinsel bir temsil haline gelir. Ancak bu, tüm kavramların yalnızca gözlemlenebilir olanlara karşılık geldiği anlamına gelmez. Örneğin Kanatlı At (Pegasus) dış dünyada gözlemlediğimiz bir varlık değildir, ama zihinsel olarak iki ayrı kavramın (at + kanat) birleşimiyle yeni bir soyut kavram oluşturabiliriz. İşte buna sağlayan şey kategorilerdir.

Fakat burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var. Biz zihnimizde bir sandalye formunu düşünsel temsil olarak oluştururken sandalyenin işlevi ve özellikleriyle birlikte oluştururuz. Bu da demektir ki biz öncelikle bir sandalyenin işlevini ve özelliklerini bilmemiz ya da ayırt edebiliyor olmamız gerekir.

Şimdi daha rasyonel bir tanım yapabiliriz; “Kavram, bir nesnenin tümel ve ayırt edici özelliklerinin zihinsel ifadesidir.

Örneğin, “köpek” kavramı yalnızca bir köpeğin görüntüsü değildir; onun bazı temel özelliklerini (memeli olması, havlaması, dört ayaklı oluşu vb.) de kapsar. Bu özelliklerin zihinsel olarak organize edilmesi, kavramsal düşünmeyi oluşturur.

Kavramlar düşünmenin yapı taşlarıdır. Kavramsız düşünmek mümkün değildir. Kavramlar olmadan yargılar kuramaz, önermeler oluşturamaz, akıl yürütemeyiz. Ayrıca kavramlar:

  • Nesneleri sınıflandırmamızı sağlar,
  • Ortak ve ayırt edici nitelikleri fark etmemizi mümkün kılar,
  • Soyut düşünce üretmemize zemin hazırlar.

İşte kategorilerin tam olarak temel görevi de budur; biz kavramları zihnimizde oluştururken kavramların özellillerini sınıflandırmamızı sağlarlar. Gerçekleştirdiğimiz düşünme eyleminin altında yatan temel yapıların ne olduğunu açıklamaya çalışırlar.

Bu nedenle Aristoteles, kapsamlı bir kategori sistemi kurma ihtiyacı hissetmiştir. Çünkü ona göre böyle bir sistem, var olan her şeyin bir envanterini çıkarma girişimi olacaktı. Aristoteles’in amacı, varlıkları en genel anlamda sınıflandırarak şu temel metafizik soruya cevap vermekti: “Orada ne var?”

Aristoteles ve Kant’ın Kategori Anlayışları

Aristoteles ve Kant, felsefe tarihinde kategori kavramını temellendiren iki önemli figürdür. Ancak her ikisi de bu kavrama oldukça farklı açılardan yaklaşır. Aristoteles kategorileri, ontolojik bir çerçevede düşünürken Kant ise epistemolojik bir yaklaşımla ele alır.

Ontoloji, varlık felsefesidir. Yani en temel haliyle “ne vardır?” ve “var olan şey nedir“, “nasıl vardır?” gibi sorularla ilgilenir.

Epistemoloji ise bilgi felsefesidir. Yani “ne bilebiliriz?”, “bilgi nedir?”, “bilginin kaynağı nedir?”, “doğru bilgiye nasıl ulaşırız?” gibi sorularla ilgilenir.

Aradaki ayrımı anladığımızı düşünüyorum. Öyleyse tekrara konumuza dönersek.

Aristoteles’e göre kategoriler, var olanların farklı tarzlarda nasıl var olduklarını gösterir. Onun sisteminde “cevher”, “nicelik”, “nitelik”, “yer”, “zaman”, “ilişki” gibi toplamda on temel kategori vardır. Bu kategoriler, bir varlığın ne olduğu, nasıl olduğu, nerede ve ne zaman olduğu gibi temel sorulara cevap verir. Bu kategorileri aşağıda tek tek açıklamayı düşünüyorum.

Kant ise kategorileri düşünebilmemizi sağlayan ve yargıları birbirlerine bağlayarak birleştirici özelliği meydana getiren 12 form olduğunu söyler. Aristoteles bu formlara “Kategori” dediği için Kant da aynı terimi kullanır. Kant için kategori insan zihninin nesneleri deneyimleyebilmesi için a priori (deneyim öncesi) olarak sahip olduğu düşünme biçimleridir. Bunlar, zihnin nesneleri kavrayış biçimidir; yani zihin dış dünyayı olduğu gibi yansıtmaz, onu bu kategoriler aracılığıyla biçimlendirir. Kant kategorileri “nicelik”, “nitelik”, “ilişki” ve “kiplik” başlıkları altında toplamıştır. Bunlar bilgimiz için zorunlu kavramlardır. Ama algıdan ve deneyden gelmezler. İşte burası Kant için önemlidir çünkü kategorilerin tamamı zihnimize aittir deneysel değildir. Ve asıl önemli olan kategoriler olmadan bizim için nesneler dünyası meydana gelemez.

Aristoteles’in Kategorileri

Töz, Nicelik, Nitelik, İlişki (Görelilik), Yer (Nerelik), Zaman, Konum (Durum), İyelik (Sahip Olma), Etkinlik (Etki), Edilginlik (Edilgi)

  • Töz, Öz, Cevher: Özne olan şey (örneğin insan, ağaç)
  • Nicelik: Bir şeyin miktarı (örneğin uzunluk, sayı)
  • Nitelik: Bir şeyin özelliği (örneğin renk, biçim)
  • Görelik, İlişki: Bir şeyin başka bir şeyle ilişkisi (örneğin baba-oğul ilişkisi)
  • Nerelik, Yer: Bir şeyin bulunduğu konum. (örneğin Ankara’da)
  • Zaman: Bir şeyin var olduğu ya da gerçekleştiği zaman. (örneğin Dün, Geçen yıl)
  • Konum, Durum: Bir şeyin duruş şekli (örneğin oturmak, yatmak)
  • İyelik, Sahip olma: Bir şeyin sahip olduğu durum (örneğin Ayakkabıları ayağındadır)
  • Etkinlik, Etken: Bir şeyin yaptığı eylem (örneğin kesmek, yazmak).
  • Edilginlik-Etkilenim: Bir şeyin maruz kaldığı şey (örneğin kesilmek, yazılmak)

Kant’ın Kategorileri

  • Nicelik (birlik, çokluk, bütünlük),
  • Nitelik (gerçeklik, olumsuzluk, sınırlama),
  • Bağıntı (töz/ilinek, nedensellik/bağımlılık, ortaklaşalık/etkileşim)
  • Kiplik (imkân/imkânsızlık, varlık/yokluk, zorunluluk/olumsallık)

Şimdi Kant’ın kategorilerini tek tek açıklamaya çalışalım.

1. Nicelik (Quantity): Bu kategoriler, bir şeyin miktarını veya büyüklüğünü düzenler.

1.1 Birlik (Unity): Bir şeyin tek olarak algılanması.

Örnek: Tek bir elmanın masada durduğunu algılamak.

1.2 Çokluk (Plurality): Çok sayıda şeyin bir arada algılanması.

Örnek: Bir sepet dolusu elmayı saymak.

1.3 Bütünlük (Totality): Parçaların bir bütün olarak düşünülmesi.

Örnek: Elmaların oluşturduğu bütün bir sepet.

2. Nitelik (Quality): Bu kategoriler, bir şeyin varlığına ve niteliklerine dair düzenlemeler yapar.

2.1 Gerçeklik (Reality): Bir şeyin var olduğunu algılamak.

Örnek: Elmanın kırmızı ve tatlı olduğunu hissetmek.

2.2 Olumsuzluk (Negation): Bir şeyin var olmadığını veya bir niteliğin eksikliğini anlamak.

Örnek: Elmanın ekşi olmadığını fark etmek.

2.3 Sınırlama (Limitation): Bir şeyin belirli bir sınır içinde var olduğunu düşünmek.

Örnek: Elmanın belirli bir ağırlığa sahip olduğunu algılamak (ne çok hafif ne de çok ağır)

3. İlişki (Relation): Bu kategoriler, şeylerin birbirleriyle olan ilişkisini düzenler.

3.1 Öznellik (Inherence and Subsistence): Bir şeyin bir özneye veya bir nesneye ait olduğunu düşünmek.

Örnek: Elmanın rengi, dokusu ve kokusu gibi özelliklerin elmaya ait olduğunu algılamak.

3.2 Nedensellik (Causality and Dependence): Bir şeyin başka bir şeye neden olduğunu anlamak.

Örnek: Elmanın düşmesine yerçekiminin neden olduğunu düşünmek.

3.3 Karşılıklı Etkileşim (Reciprocal Interaction): İki şeyin birbirini etkilediğini anlamak.

Örnek: Elmanın çürümesiyle kokusunun değişmesi arasındaki etkileşimi fark etmek.

4. Kiplik (Modality): Bu kategoriler, bir şeyin var olup olmadığını ve ne şekilde var olduğunu düzenler.

4.1 Olanağı (Possibility): Bir şeyin mümkün olup olmadığını anlamak.

Örnek: Elmanın çürüyebileceğini düşünmek.

4.2 Varlığı (Existence): Bir şeyin gerçekten var olduğunu kavramak.

Örnek: Masadaki elmanın gerçekten var olduğunu hissetmek.

4.3 Zorunluluk (Necessity): Bir şeyin varlığının kaçınılmaz olduğunu düşünmek.

Örnek: Elmanın çürümesinin zamanla kaçınılmaz olduğunu kabul etmek.

Aristoteles için kategori, var olanın ne olduğunu anlamanın yoluydu; Kant içinse deneyimlemenin arka planında işlerin nasıl olduğuydu.

İster sadece bir sandalye düşünelim ister bir fikri tartışalım, her düşüncemiz arka planda bir düzene yaslanır. Bu düzenin adı kategoridir.

Artık “Kategorilerin” ne olduğunu ve ne işe yaradıklarını biliyoruz.

Ve ben bu konuyu öğrendiğimde aklıma sadece şu soru gelmişti.

Aynı nesne, aynı kategorilere sahip iki insanın zihninden geçerek nasıl iki farklı şekilde yorumlanabiliyor?

Yani demek istediğim şu;

Aynı nesneye bakan iki insan, o nesneyi birlik, çokluk, bütünlük, gerçeklik, olumsuzluk gibi aynı kategorilerden geçirerek kavramlaştırmasına rağmen nasıl oluyor da biri gördüğü nesneyi günah olarak görürken diğeri sanat olarak görüyor?

Kant diyor ki; Nesne aynı olsa da ona yüklenen anlam, bireyin yaşam dünyasıyla anlam bulur. Kant’a göre kategoriler değişmez, ama onların içinden geçen veri, yorum ve anlam bireysel ve kültüreldir.

Yani sonuç olarak biz dünyayı anlamaya çalışırken, aslında kendi zihnimizde var olan bir aynada yansıyanları anlıyoruz. Kategoriler yalnızca düşüncenin araçları değil, aynı zamanda düşüncenin aynalarıdır.


Yorum bırakın