İnsan ilişkileri biraz tiyatro gibidir: sahnede yaşanır, sonra kuliste yeniden anlatılır. Hepimiz bunu biliriz ve hemen hemen yaşamayanımız da yok gibidir. Bir kavga, bir tartışma, hatta sıradan bir konuşma bile, sonrasında kafamızda tekrar oynatılır. Bir tür “evde kendi kendine yönetmen koltuğuna oturma” hali gibidir. Psikoloji de bunu sağlıklı bulur; çünkü yaşanılan olay üzerine konuşmak, hatırlamak hatta düşünmek bile ilişkileri onarır.
Fakat yaşanılan olayın sonunda eğer “kurgu ekibi” bir narsist tarafından yönetiliyorsa işte bu sizi inanılmaz bir çıkmaza sürükler. Ve asla bir daha o çıkmazdan çıkamazsınız çünkü artık sürekli olarak kendinizi suçladığınız bir senaryonun başrol oyuncususunuzdur.
Efendim bu bahsettiğim konuya psikolojide bir isim de vermişler: “Manipulative Summarising”
İsim çok havalı duruyor değil mi? Ama konunun detayına indiğimiz de “Vay anasını ama ben bunu yaşadım” diyeceksiniz.
Manipülasyon, birinin duygularını, düşüncelerini veya eylemlerini bencilce kontrol etmeyi veya etkilemeyi içerir. “Manipulative Summarising” ise manipülasyonun çok daha profesyonel ellerde şekillendiği halidir.
“Manipulative Summarising” narsist bireylerin yaşanan olayları kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yorumlayarak aktardıkları bir strateji olarak tanımlanıyor. Aslında yaşanılan bir olayın hikayesini yani bildiğimiz bir hikayeyi yeniden yazma sanatı da denilebilir. Fakat bu kez yazılan hikaye tek taraflı ve hikaye anlatıcısının kendi lehine yazdığı bir hikayedir. Yani siz yaşadığınız bir olayı narsist bir kişilikle aynı anda yaşıyorsunuz fakat her şey yaşanılıp bittikten sonra narsist kişilik, “hikaye anlatıcısı” rolünü öyle bir ele geçiriyor ki size yaşadığınız olaydan çok çok farklı bir hikaye yazıyor.
Bildiğiniz gibi yazılan her yazı giriş, gelişme ve sonuçtan oluşur. Fakat narsistin yazdığı hikayede bu bölümler Eksiltme, Abartma ve Tonlama olarak yazılıyor.
Eksiltme bölümünde narsist kendi hatalarını sanki hiç yaşanmamış gibi bir hokus pokusla ortadan kaldırır.
Abartma bölümünde sizin davranışlarınız dev bir suç gibi sunulur
Ve nihayet Tonlama bölümünde bir mağduriyet makinası çalışmaya başalar ve size yaşanılan olayı öyle bir anlatır ki siz sadece kendinizi suçlarsınız. “Acaba ben mi abartıyorum?” diye şüpheye bile düşersiniz. Bu da tam istedikleri şeydir: suçluluk ve kafa karışıklığı.
Ama işin en ironik hatta en komik yanı şudur; Yaşadığınız olaya yeni bir montajın yapıldığını bilirsiniz, ama yeni versiyonu seyrettiğiniz de yani olayı kurgu ekibinden yeniden dinlediğinizde, siz de rolünüze ikna olmaya başlarsınız. Çünkü “inandırıcılık” öyle güçlüdür ki, artık kendi hafızanıza bile güvenemezsiniz. Netflix dizisi izler gibi olayı narsistin versiyonundan dinleyip “Acaba gerçekten ben mi abarttım?” diye düşünmeye başlarsınız. Narsistin zekice yaptığı şey de işte budur; gerçeği değil, kendi versiyonunu size ve herkese daha “inandırıcı” göstermek.
Narsistin burada yaptığı şey aslında çok açıktır hafızanızı ve algınızı çarpıtarak sizi sürekli kendinizden şüphe eder hale getirmek. Bunun amacı nettir: kontrolü elde tutmak. Çünkü sürekli özür dileyen, sürekli kendinden kuşku duyan biri, ilişkiyi bırakmayı da daha zor düşünür.
Ama ne hikmettir ki bütün bu kurguya rağmen, narsistin yazdığı senaryolar genelde pek yaratıcı değildir. Hemen hemen hep aynı replikler kullanılır “Sen çok abartıyorsun”, “Ben sadece iyi niyetliydim”, “Bunu bana nasıl yaparsın?”
Yani sürekli tekrar eden bir sitcom bölümü gibi; başı farklıdır ama final repliği hep aynıdır.
Şimdi düşünün bakalım bir narsistin elinde bireysel bir tartışma, ufak çaplı bir senaryoya dönüşüyorsa, toplumsal düzeyde bu iş tam bir kaosa dönüşmez mi?
Hadi örneklerle gidelim;
İş Hayatı Sahnesi:
Patronunuz, toplantıda tüm fikirlere kulağını tıkar. Ama sonuçta ortaya çıkan kararı size “ortak akıl” diye sunar. Ardından da herhangi bir başarısızlıkta cümlenin başına sihirli kelimeyi koyar: “Sen…”
İşte bu da “Manipulative Summarising”in kurumsal versiyonu. Rapor eksiltme, abartma ve tonlama ile yazılır, sonunda bir bakmışsınız ki projenin bütün sorumlusu siz olmuşsunuz.
Sevgili İlişkileri Sahnesi:
Diyelim ki sevgiliniz birkaç gün mesajlarınıza geç cevap verdi. Siz de bunu fark ettiniz ve “Acaba meşgul mü, yoksa canı mı sıkıldı?” diye düşündünüz. Ve bunu ona sorma gafletinde bulundunuz. Hop! Bomba kucağınızda patladı. Birkaç gün sonra olayın narsist versiyonu şöyle anlatılır:
“Sen sürekli benden şüpheleniyorsun, bana güvenmiyorsun, artık ilişkimizden keyif almıyorsun…”
Sohbetler Sahnesi:
Diyelim ki bir arkadaş sohbetindesiniz. Bir olay konuşuluyor ve siz konuya dahil olmak için ufak bir yorum yaptınız, belki hafif esprili bir yorum oldu. Ama birkaç gün sonra kuliste anlatılan versiyon aynen şöyle olabilir:
“Sen hep söz kesiyorsun, karşı tarafı dinlemiyorsun…”
Medya ve Siyaset Sahnesi:
İşte asıl büyük sahne burasıdır. Olan biten olay, milyonların gözünün önünde yaşanır. Ama sonra mikrofonu alan hikaye anlatıcısı işin tonlamasını öyle bir yapar ki, herkes farklı bir film izlediğini sanır.
Gerçekler küçülür, hatalar silinir, birinin yaptığı minicik hata büyüteç altında sergilenir, sonunda yeni senaryoyu yazan final bölümünün son cümlesini söyler; “Aslında hep biz mağduruz.”
Görüyorsunuz, “Manipulative Summarising” sadece bireysel bir mesele değil; aşkın, ailenin, arkadaşlığın, işin hatta siyasetin her sahnesinde oynanabilir bir oyun. Ve bu oyunda herkes bir rol alıyor: kimi başrol, kimi figüran. Ama dikkat edin, narsist yönetmen her zaman kendi versiyonunu çekiyor.
İronik olan ise şudur: Siz filmi defalarca izliyor, sahneleri tartışıyor, replikleri ezberliyor ve sonunda oynanılan oyundan farklı bir versiyon görüyor olsanız da, sonunda yine rolünüze ikna oluyorsunuz. Çünkü tek bir beklentiniz vardır. Yeni sezonda her şey farklı olacak. Senaryo düzelecek.
İstediğiniz ise sadece şudur bir gün narsistin size hak vermesi. Sizi narsistin çektiği o senaryodan istifa etmenizi engelleyen tek şey işte bu duygudur. Narsist size öyle bir çıkmazın içine sokar ki artık onun yanında kalmak istemez ama asla da ondan uzaklaşamazsınız.
Peki narsisttin çektiği yeni senaryo düzeliyor mu?
