Modern hayatın birey üzerindeki yabancılaşma hissi çok dramatik bir duygudur. İnsan nereden ve nasıl geldiğini fark etmeden önce çevresine, sonra kendisine yabancılaşır. Bu duygu, sanayi devriminden bu yana teknolojinin, kentleşmenin ve kapitalizmin hızla gelişmesiyle birlikte daha da derinleşmiştir. Geleneksel toplumun sıcak ve samimi bağları çözülürken, birey modern dünyanın devasa çarkları arasında kaybolup gider. Bu yalnızlık aynı zamanda ruhsal bir kopuşu da beraberinde getirir; insan bir süre sonra kendi varoluşunun anlamını sorgulamaya başlar ve çevresindeki her şeye karşı duyarsızlaşma eğilimine girer.
Franz Kafka’nın “Dönüşüm” adlı eseri, modern insanın sistem karşısında nasıl yalnızlaştığını absürt bir dilin gölgesinde resmeden bir başyapıttır. Bu metin, bireyin sürekli beklentiler altında ezildiği bir dünyayı, okuyucuya olağanüstü bir dönüşüm üzerinden gösterir. Gezgin bir satıcı olan Gregor Samsa’nın bir sabah dev bir böceğe dönüşmesiyle başlayan hikayesi, yalnızca fiziksel bir değişimi değil, bireyin toplumsal ve aile içindeki yalnızlaşmasını da gözler önüne serer.
Annesi, babası ve kız kardeşi Grete ile birlikte yaşayan Gregor bir şirkette satıcı olarak çalışmaktadır. Bir sabah huzursuz bir uykudan uyandığında kendini devasa bir böceğe dönmüş olarak bulur. Sıska bacakları havada rasgele kıpırdarken, sert sırtının üstünde, kahverengi, kubbeli karnı üzerinde sırtüstü yatmaktadır. Gregor önce bunun bir rüya olduğunu düşünse de bir süre sonra bir böcek olduğunu fark eder.
Yatağından bir türlü kalkamadığı için işe geç kalacağını düşünür. Zaten çalışmaktan bıkmıştır. Ailesinin borçlarını ödeyebilmek için çalışmak zorundadır (ki bu beş altı yıl sürebilir) o borçlar olmasa işinden çoktan istifa edeceğini düşünür.
Gregor hala odasından çıkmayınca, annesi, babası ve kız kardeşi Grete sırayla odasının kapısını tıklatıp ona seslenirler. Gregor, yanıt verdiğinde kendi sesinin eski sesi olduğunu ama sesinde bastıramadığı bir cırıltı olduğunu fark eder. Zaten işe geç kalmış ve ilk sabah trenini de kaçırmıştır.
İşe geç kaldığı için tedirgin olan Gregor bir süre daha yataktan kalkmayı dener. Ancak yeni enli gövdesi ve kontrol edemediği çok sayıda küçük bacağı nedeniyle bu, zor bir çabaya dönüşür. Var gücüyle çabalamasına rağmen sürekli sırtüstü yuvarlanmaktadır. Bu sırada kapı zili çalar: Patronun vekili gelmiştir. Vekilin gelmesi, şirketin ona emanet ettiği tahsilat parası içindir.
Bütün gücünü toplayan Gregor, nihayet yataktan çıkmayı başarır, ağzıyla kapıdaki anahtarı çevirmeye başlar. Bu sırada kendine zarar verir ve ağzından kahverengi bir sıvı akar. Kilidin açılmasıyla birlikte Patronun vekili, Gregor’u görür görmez şaşkınlıkla bağırarak geri çekilir. Annesi dizlerinin üzerine çökerken, babası ağlamaya başlar. Gregor, ailesinin borçlarını ve kendi itibarını korumak için vekili durdurmaya çalışır, ancak vekil merdivenlerden hızla kaçarak evden çıkar.
Bu kaosu sona erdirmek isteyen baba, eline bir baston ve gazete alarak, tıslayıp duraran Gregor’u odasına geri itmeye başlar. Bu sırada kapı aralığında sıkışan Gregor kapının kapanmasıyla kanlar içinde odanın diğer tarafına fırlar.
Bir süre sonra odaya kız kardeşi girmeye cesaret eder. Gregor’a yiyecek bir şeyler getirmiştir. En sevdiği içecek olan sütü ve ekmeği tiksinerek geri çeviren Gregor, kısa süre sonra Grete’nin getirdiği bayat ve çürümüş sebzeleri, kemikleri ve eski peynirleri iştahla kemirmeye başlar. Grete, bu yeni durumundan tiksinse de abisine yardımcı olacağını söyler.
Akşam olunca ailesi artık Gregor’un işe gidemeyeceğini ve eve para getiremeyeceğini konuşurlar., Gregor’un biriktirdiği parayla yalnızca bir veya iki yıl geçinebileceklerini hesaplarlar. Bu yüzden artık onlarında çalışması gerekmektedir.
Babası, bankada memur olarak çalışmaya başlar ve sürekli ütülü üniformasını giyer. Annesi narin iç çamaşırları dikerken, kız kardeşi bir giyim mağazasında satış görevlisi olur. Artık evin işlerini sadece sabah ve akşam gelen kemikli, iriyarı bir hizmetçi kadın ve annesi halletmektedir.
Gregor’la ilgilenme görevi ise hala Grete’nin üzerindedir, ancak zamanla Grete’nin tahammülü azalır. Odaya girdiğinde odadaki pis koku yüzünden hemen pencereyi açmakta, sanki boğuluyormuş gibi derin derin soluk almaktadır. Gregor bu duruma çok üzülür kız kardeşi kendisi görüp tiksinmesin diye oGrete odaya girdiğinde kendisini çarşafın altında gizler.
Bir süre sonra Gregor, odasının boşaltılarak kendine sürünme alanı açılmasını arzular. Ancak annesi, mobilyaları çıkarmanın, iyileşme umudunu kestiklerini göstereceğini ve Gregor’un kendini terk edilmiş hissedeceğini düşünerek karşı çıkar.
Sadece odadaki sandık ve yazı masasını çıkarmaya karar verirler. Gregor geçmişindeki insanlık izlerini (özellikle üzerinde ders çalıştığı yazı masasını) kaybetmek istemez ve masanın üzerine çıkar. Annesi, masada Gregor’u görünce bayılır.
Babası eve döndüğünde, olanları yanlış anlayarak Gregor’un zorbalık yaptığını düşünür. Bu yüzden masadaki meyve çanağından aldığı elmaları Gregor’a fırlatır. Fırlatılan elmalardan biri, Gregor’un sırtına saplanır ve ona derin ve sürekli bir acı verir.
Sırtındaki ağır yara, Gregor’un hareket yeteneğini bütünüyle kısıtlar; artık odasının bir ucundan diğerine gitmesi dakikalar sürmektedir.
Birkaç ay sonra ailenin ekonomik durumu nedeniyle evin bir odası üç kiracıya kiralanır. Kiracılar oturma odasında yemek yerken, aile mutfakta yer ve Gregor’un odasının kapısı bazen açık bırakılır.
Bir akşam Grete kiracılara keman çalarken, Gregor müziğin çekiciliğine kapılır. Müzikten ne kadar etkilendiğini fark eden Gregor, sürünerek oturma odasına çıkar ve kız kardeşinin yanına gider. Kiracılardan biri, parmağıyla Gregor’u gösterip babasına seslenince, Grete dehşete kapılır. Kiracılar, bu iğrenç böceği bahane ederek odalarını boşaltacaklarını ve kira ödemeyeceklerini beyan ederler.
Kiracıların gitmesinin ardından, Grete isyan eder: “Bu böyle devam edemez. Bu yaratığın önünde kardeşimin adını ağzıma almayacağım… onunla anlaşabilirdik. Ama o nasıl Gregor olabilir ki? Eğer Gregor olsaydı… kendiliğinden çıkıp giderdi” der. Babası, kızının haklı olduğunu kabul eder.
Gregor, kız kardeşinin bu sözlerini duyunca hemen odasına gidip kapıyı kapatır. Ve sabah üçte üzüntüsünden son nefesini verir.
Sabah erken saatte gelen hizmetçi kadın, cansız bedeni süpürgesiyle dürttükten sonra, “Gelip bakın, tahtalı köyü boylamış o” diye bağırarak Gregor’un ölümünü haber verir. Aile odaya gelir. Bay Samsa, “Tanrı’ya şükredebiliriz” der. O sırada Grete, Gregor’un ne kadar sıska ve kuru olduğunu fark eder.
Aile bütün bu yaşananlardan sonra bir günlüğüne de olsa tatil yapmak isterler. Üçü birlikte elektrikli tramvaya binip şehir dışına, açık havaya giderler. Gelecekteki güzel olabilecek günlerin hayalini kuararlar. Bay ve Bayan Samsa kızları Grete’nin, bütün sıkıntılara rağmen nasıl da “güzel ve göz alıcı bir kıza” dönüştüğünü fark ederler. Sessizce, kızlarına uygun bir koca bulmanın vaktinin geldiğini düşünürler.
Kafka’nın Gregor Samsa üzerinden çizdiği yalnızlık ve yabancılaşma tablosu, modern insanın varoluşsal durumuna dair derin bir alegoridir. Birey, toplumsal ve ekonomik sistemin işleyişi içinde sürekli bir işlevsellik talebiyle karşı karşıya bırakılır; tıpkı Gregor’un ailesi ve iş dünyası tarafından dayatılan sorumluluklar gibi. Marx’ın yabancılaşma teorisine göre emek, bireyin kendi varlığından kopmasına yol açar; İnsan, ürettiği şeyin sahibi olamaz ve emeğiyle bağ kuramaz. Kafka bu düşünceyi fiziksel bir dönüşümle gözler önüne serer. Gregor bir böceğe dönüştüğü an artık kendi bedenine de yabancılaşmıştır ve çevresiyle olan ilişkisi yalnızca zorunluluk ve korku üzerine kuruludur.
Gregor Samsa’nın bu gizemli hikayesini okuduğunuzda, yalnızlığın ve yabancılaşmanın, modern yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği olduğunu hissedeceksiniz. Sistem, bireyi işlevsel bir makineye dönüştürürken, emek ve sorumluluk duygusunun insanı kendi benliğinden nasıl uzaklaştırdığına şahit olacaksınız.
